Tebük Harbi

İslâmiyetin sür'atle inkişafı ve intişarı, civardaki hristiyanları endişeye düşürüyordu. Suriyeden gelen haberlere göre Roma devleti islâmiyete karşı mühim hazırlıklarda bulunuyor­du. Bu malûmat Peygambere ulaşınca, kendisinin gelecek ordu­yu bizzat karşılamasını ve bir plân tanzimini düşündü. Bu prog­ramın esası, müslümanlara tecavüze cesaret edecek kuvvetleri bir daha baş kaldıramıyacak surette imha etmekti. Mevsim yaz nihayeti ve son baharın başlangıcı idi. Yaz sıcağının şiddeti artmıştı. Medineden Şama kadar olan bin üçyüz küsur kilo­metrelik mesafenin aşılması çok zor ve yorucu idi. Su ve iaşeye çok ihtiyaç vardı. Bu hakikatin halka bildirilmesi ve keyfiye­tin gizli tutulmaması zaruri idi. Ayrıca Romalılarla harb edi­leceğini de bildirmek lâzımdı. Bu tarz hareket Peybamberin şimdiye kadar girdiği harblerde tuttuğu yola muhalifti. Çünkü Resul Ekrem hareketini daima gizli tutar ve çok defalar düş­manı şaşırtmak ve nereye gideceğini gizlemek için bir istika­metten diğer istikamete teveccüh ederdi. Bu defa ise hududlarda Romalılarla savaşmak İçin hareket edeceğini açıkça ilân etti. Bu sebeple toplanması elzem büyük bir orduyu meydana getir­mek için bütün kabilelerin hazırlanmalarım, adetçe ve silâhça üstün bir kuvvet meydana getirmek için müslüman zenginleri­nin de Cenabı Hakkın kendilerine bahsettiği maldan harcama­ları bildirildi. Müslümanlar bu tebliği muhtelif şekillerde kar­şılamışlardır. Bütün samimiyet ve halis bir inançla hak dinine girmiş olan rnüslümanlar bu teklife «Lebbeyk» diye heyecanla mukabele etmişlerdir. Bunlar meyanında üstüne binip gidecek vasıtası olmayan fakirler olduğu gibi mallarını Allah yolunda canı gönülden Peygamberin emrine veren ve şehidlik veyahut korkudan müslüman olanlar ise bu vaziyete karşı ağır davran­mağa ve çeşitli bahaneler uydurmağa başladılar. Bunlar sahte müslumanlardır ve birbirlerine, sakın bu sıcakta gitmeyiniz diyorlardı. Bunun üzerine «Sıcakta gitmeyiniz dediler. Cehen­nemin ateşi daha sıcaktır. Bunu anlasalar, da!» âyeti nazil oldu. Resul Ekrem Seline oğullan kabilesinden olan Kays oğlu Cedde şöyle hitap etti: Ey Ced! Sarı renklilerle savaşmağa gönlünün rızası varmı? Ced şöyle mukabelede bulundu: Ey Allahın Resulü, bana izin verde günaha girmeyeyim. Benim soydaşlarım benden ziyade kadın düşkünü kimse olmadığını bilirler. Sarı renklilerin kadınlarını görürsem uslu duramayacağımdan kor­karım...

Peygamber ondan y üzünü çevirdi ve «onlardan, bana izin verde beni günaha sokma diyenler vardır. Bilsinler ki günahın içine düşmüşlerdir. Gerçek cehennem kâfirleri kuşatmıştır.» mealindeki âyeti kerime bu sebeple nazil oldu. Sahte müslü­manlar harbe çıkmakta teallül etmekle kalmayıp halkı savaş­tan soğutmağa da kalktılar. Peygamberimiz bunlara karşı şid­detli davranarak bir ceza tertibini de lüzumlu görmüştür. Yahuri Süveylemin evinde toplanarak halkı harbden soğutmak ve bozgun yaratmak için çalışanlar Peygamber tarafından ha­ber alınınca Ubeydullah oğlu Talhayı eshabdan bir keçiyle Yahudinin evine göndermiş, evi yaktırmış, kaçanlardan bazıları sakatlandığı gibi çokları da ateşten canlarını zor kurtarmışlar­dır. Bu ceza diğerlerine ibret olmuş ve bozgunculuğa artık kimsede cesaret kalmamıştır. Resulullahın gösterdiği bu şiddet ve dûrbinlik orduda tesirini göstermiş, ordu mevcudu otuz kü sur bin m üslümana yükselmiştir. İslâm tarihçileri bu orduya usret yâni zorluk ordusu ismini verdiler, çünkü bu ordunun .şiddetli sıcaklar altında, susuzluk ve uzun mesafeler kath mec­buriyeti zamanın imkânlarına göre cidden aşılması zor bir hâ­disedir. Peygamberimiz bu ordunun kurulmasiyle meşgul ol­duğu vakit imamet vazifesini Hazreti Ebubekir ifa etmiştir. Kesul Ekrem Medinedeki vazife için kendi yerine Müslüme oğ­lu Muhammedi ve aile hususları için de Hazreti Aliyi vekil bı­rakmıştır, îslâm ordusu gayet muhteşem, heybetli kuvvetli ve kalabalık bir halde Medineden ayrılırken bütün kadınlar evle­rinin damlarına çıkmış, gördükleri harikulade manzaradan cûş-u hurûşa gelerek müminler ordusunu çılgınca alkışlamıslar ve Arap an'anelerine göre askerleri teşvik ve teşcih etmiş-rdir.

«Buna benzer bir manzaraya da biz 1917 senesi başlarında Yafa' an gaze meydan muharebesine giderken şahid olduk. Bire on nisbetinde adetçe faik, silâhça üstün İngiliz ordularına karşı sadece göğ­sündeki iman kuvveli, Peygamber aşkı, din kudretiyle ilerileyen Türk ordusunu Südût köyünün Arap kadınları böyle teşvik ve teşcih etmiş­ler ve çoğumuzu ağlatmışlardı. O ateşle hızla ateş hattına giren Türk Mehmetçikler, azim bir zafer kazanmış ve ingiliz ordusunu büyük bîr mağlubiyete uğratmıştı.»

îste Medineden çıkan Hazreti Muhammed'in ordusundaki on bin atlının heybetli manzarası da insanları coşturmuş ve nusat yollarına sürüklemişti. Roma orduları Tebükte müslümanların üzerine yürümek için hazırlanıyordu. Onlar mümin­ler ordusunun bu muhteşem kuvvetini öğrenince telâş ve deh­şete kapıldılar. Daha evvel Möte harbinde, böyle bir kuvvete sahip değil iken müslümanların gösterdikleri celüdet ve kah­ramanlığı düşünerek bu defa haklı bir korkuya kapılmaları tabii idi. Bu sebeple müstahkem mevkilerinde kendilerini mü­dafaa edebilmek için Roma orduları Şam şehirlerine çekilmeği muvafık bulmuşlar ve Tebük ile çöldeki bütün mevkilerini terk ederek büyük bir ricata başlamışlardır, îmamülmücahîdîn Efendimiz düşmanın içine düştüğü bu korku ve ricat hareketi ni haber al ınca Tebük üzerine yürüdü ve ordugâhını orada kurdu ve artık Romalıları Şam şehirlerine kadar takibe lüzum, görmedi. Cenabı Peygamber Tebükte bir ay kadar kalmış ve bu müddet zarfında etrafındaki kabilelere haberler göndererek cümlesini hak dinine davet etmiş ve bunlardan bir çoğu imana gelmiş bir çoğu da vergiye bağlanmıştır. Hududlarda bulunan ufak tefek hırîstiyan hükümetleriyle itilâf nameler akid olun­muş ve böylece hududlarda sulh ve müsalenıet temin edilmiş­tir.

* * *