Huneyn Gazvesi
Mekke'nin m üslümanlara geçmesinden sonra vuku bulan bir hâdise Hevazen kabilesinin müslümanlara karşı harekete geçmesidir. Hevazen'e karşı büyük bir kuvvet hazırlanmış ve Huaeyn vadisine yürümüş. Hevazenliler müslümanları bir pusuya düşürmeğe ve ok sağanağına tutmağa muvaffak olmuşlar, bu yüzden bir aralık şaşkınlık baş göstermiş, fakat müslümanlar kendilerini çabuk toplamış, bilhassa Resul-i Ekrem'in fevkalâde itidali sayesinde vaziyet kurtarılmış, muazzam bir galebe kazanılmış ve düşmandan altı bin esir alınmış, daha sonra bütün bu esirler Hazreti Peygamberin bir emriyle serbest bırakılmıştır.
Bu muharebeye dair bir miktar tafsil ât vermek faidelidir: islâm ordusu Huneyn deresine doğru yokuş aşağı yürürlerken birdenbire düşman kabilelerinin hücumuna maruz kalmışlardır.Avioğlu Malik adamlarına taarruz emri vermiş olup onlar da tek bir insan imiş gibi fırlayarak müslümanlan ok yağmuruna tutmuşlardır. Henüz sabah karanlığında apansızın her taraftan gelen bu ok yağmuru tabiatiyle bir şaşkınlığa sebep olmuştur. Bir çok insan yüzgeri etmiş, gayri muntazam bir ric'ata başlamıştır. Ordunun gerisinde bulunan Peygamberin yanından gecen askerler durup kendisine bakmıyorlardı bile... Resul-i Ekrem amcası Abbas ile birlikte dimdik ayakta duruyorlardı. Peygamberin etrafım muhacirin ve ensardan ve akrabalarından pek az kimse sarmış bulunuyordu. Bunlar bozguna uğrayan insanlara: Nereye ey insanlar, nereye diye bağırıyorlardi.
Bu ses, maatteess üf bir akis yaratmıyordu. Düşman bu kaçakları müthiş bir şekilde takip ediyordu. Kendilerine yetiştikleri yerlerde kaçanları oklarla yere düşürüyorlardı. Bu korkunç ve tehlikeli anda Peygamber ordusuna en gür sesiyle hitap ediyor, fakat bu sesi duyuramıyordu. Henüz yeni müslüman olmuş olan insanlar bu vaziyet karşısında birdenbire dönmüşler, âdeta düşmanlar gibi sevinmeğe başlamışlardır. Bunların içinde Hanbel oğlu Külde: Bugün afsun bozuldu; Talha oğlu Osman oğlu Şeybe ise bugün Muhammedden intikam alıyorum; Ebu Süfyan ise bütün bütün coşarak, müslümanların bu hezimeti ancak onların denize dökülmesiyle sona erer diyordu. Bunlar ve bunlar gibiler Mekkede yeni müslüman olmuş kimselerdi. Bunlar Peygamberin ordusiyle birlikte savaş meydanına gelmişlerdi. Fakat bozgun içlerindeki kuruntu ve tereddütleri açığa vurmuştu. Artık en nazik zaman gelip çattı. Her şeye rağmen Peygamber yerinden kıpırdamadı ve harp meydanında kalmayı tercih etti ve meydanda ilerledi. Düşmana karsı beyaz kısrağı üzerinde saldırdı. Yanında, yukarıda da yazıldığı gibi Amcası Abbas ile Abdülmuttalib oğlu Elhâris oğlu Ebu Süfyan vardılar. Elhâris oğlu Peygamberin bindiği kısrağın yularını tutarak ilerilemesine mani oldu. Amcası Abbas ise gür sesiyle bağırmakta idi: Ey ensâr ve muhacirler, ey ağaç altında biat ahdi yapan muhacirler, Muhammed sağdır, geliniz diye bağırmış ve bu feryadı tekrarlamıştır ki bu sesin akisleri her tarafı çınlatmıştır. Bozguna uğrayan müslümanlar bu sesi işitenler, Peygamberi hatırlamışlar ve uğurunda o güne kadar yaptıkları gavzeleri de akıllarına getirmişlerdir. Bu ricatın putperestleri üstün kılacağını ve islâm dininin yok olacağını düşünmüşlerdir. Bundan sonra herkes, heryandan, Resul Ekrem'in Arncasının sözüne ve dâvetine uyarak harb meydanına saldırmışlar ve fevkalâde bir kahramanlık ve eşsiz bir fedakârlıkla ateşlere atılmağı ve icap ederse o ateşte yanmağı göze almışlardır. Peygamberin etrafında toplanmağa başlayan müslümanların sayılan artmağa başladı. Bunlar harb meydanına atılmışlar, göğüs göğüse döğüşerek harbi kızıştırmışlardır. Peygamberimiz bu sırada iki avucuna çakıllar alarak düşman üze rine f ırlatmış ve: Yüzler bozulsun buyurmuştur. Müslümanlar Allah yolunda Ölümü hiçe saydılar, harb şiddet kesbedince Hevazen ve Sakif kabileleri büsbütün mahvolacaklarını anladıklarından bozgun halinde, hiç bir tarafa bakmadan,arkalarında mallarını müslümanlara ganimet bırakarak kaçtılar. Müslümanlar bunların peşlerini bırakmayarak takibe koyuldular, ellerine geçenleri katlettiler ve düşmanı müthiş bir hezimete, kahkaharî bir mağlubiyete uğrattılar. Düşman kumandanı Avf oğlu Mâlik Taife kaçarak öylece canını kurtardı. Cenabı Hak müslüman büyük bir zafer ihsan buyurmuştu. Bunun üzerine şu âyeti kerime nazil olmuştur:
«Alah size bir çok yerlerde çokluğunuzu beyendiğinîz halde bu çokluğun üzerinizden her hangi bir sıkıntının defi olmasına yaramadığını, genişlikleriyle beraber yerlerin size dar geldiği ve arkalarınızı çevirip döndüğünüz Huneyn günü galibiyet yard ımını yaptı: Sonra Resulüne ve müminlere gönül rahatlığı verdiği gibi görmediğiniz yardımcılar da indirmiş ve imansızları azap içinde bırakmıştır ki bu, imansızların cezasıdır. Allah günahlarına tövbe edenlerden dilediğini affeder. Alİah günahları bağışlayıcı ve kullarını esirgeyicidir.»
Bu harbde m üslümanlar büyük ganimet elde etmişlerdir. Ogün sayıldığına göre yirmi iki bin deve, kırk bin koyun, dört yüz okka gümüş ve saire... Putperestlerden bir çok da maktul v e alt ı bin esir...
M üslümanların zayiatları çoktu, fakat tadat edilmemiştir, iki müslüman kabilesinin yok olduğu tarih kitaplarında yazılıdır. Bunların cümlesinin namazları Peygamberimiz tarafından kıldınlmıştır. Resul Ekrem bu ganimetleri ve esirleri bırakarak Avf oğlu Mâlik'in kaçıp iltica ettiği Taif'i muhasara etmişlerdir. Taif Sakif kabilesine ait olup mukavemetli bir şehirdi. Taifliler de kale harbi usullerine aşina ve çok zengin insanlardı. Ok atmakta da mahir idiler, M üslümanlara ok atmışlar ve bir çoklar ını şehid etmişlerdir. Bu kalenin aşılması kolay değildi. Bunun için islâm ordusu kaleden uzak duruyor ve Cenabı Hakkın kendileri ve düşmanları için ne yapacağını bekleyip duru yorlard ı. Cenabı Peygamber Taif'i taş gülle atan toplarla döğmek için yardımcılar tedarik etmiş ve muhasaranın dördüncü günü Taife hücum edilmiş taş atan toplarla kale bedenleri doğulmuş ve hisarlara doğru taarruza geçilmiştir. Fakat üzerlerine, ateşte eritilmiş demir parçaları atıldığından hücum muvaffak olmamıştır. Bunun üzerine müslümanlar Taif'liler teslim olsunlar diye bağlarını tahrip etmişlerse de bu hareket neticesiz kalmıştır. Zilkade ayı girmiş olduğundan haram aylar başlamıştı. Resul Ekrem Taifden Mekkeye dönerken, esirlerin ve ganimetlerin bulunduğu yerde konakladılar. Peygamberimiz Avf oğlu Melik gelip teslim olacak olursa malını ve çoluk çocuğunu bağışlayacağını kendisine ayrıca yüz deve vereceğini vaddettiğinden Mâlik gelmiş, müslümanlığı kabul etmiş ve bunları almıştır. Diğer ganimetler muhacirlere taksim edilmiş ve Resul Ekrem kendi hissesine bir şey istememiştir.
* * *
İmamülrnucâhidin, Peygamberimiz efendimizin gerek Uhud gerekse Huneyn gazaları esnasında tek başına kaldığı zaman gösterdiği sebat ve metanet ve tevekkül cidden şayanı hayrettir. Bu; Peygamberimizin Allaha olan iman ve tevekkülünün bir tezahürüdür. Peygamberimizin Allaha bağlılığına ve inancına dair bol misaller mevcuddur. Bunlardan bazıları şöyledir:
Resul Ekrem Necit muharebesinden d önerken eshabiyle birlikte bir ağacın gölgesinde istirahat etmiş, cümlesi yorgunluktan bitap düşerek uyuya kalmışlardı. Peygamberin kılıncı ağacın üzerinde asılı idi. Bu sırada oradan geçen bir bedevi bu vaziyetten istifade ederek Peygamberin kılıncını almış, kınından çıkarmış ve Cenabı Peygambere hücum etmişti. Resul Ekrem uyanmış, bedevinin üzerine yürüdüğünü görmüştü. Bedevi şöyle bağırmıştı:
�� Seni kim kurtarır şimdi elimden?.! Resulullah cevap verdi: Allah!...�
Bedevinin elindeki k ılınc yere düştü. Allahın kudreti bir anda tecelli etti.
Yine ba şka bir gün Peybamberi öldürmek kasdiyle fırsat kollayan bir adam yakalanarak huzura getirilmiş, Resul Ekrem bu adamın serbest bırakılmasını emrederek: «Bırakınız onu, beni öldürmek istese de öldüremez» buyurmuştu. Peygamber bu sözlerle Cenabı Hakkın kendisini himaye ve siyanet buyurduğunu anlatmak istemiştir. Peygamberimizi zehirlemek isteyen Yahudiye, maksadının ne olduğunu sorduğu zaman:
� Seni üldürmek istiyordum, demesi üzerine
� Yapamazsın! Cenabı Hak sana o kuvveti vermedi, buyurmuştu.
B ütün bu misaller islâmın büyük Peygamberinin irnanındaki ihtişamı göstermek itibariyle son derece mühimdir.
* * *
Bu muharebeye dair bir miktar tafsil ât vermek faidelidir: islâm ordusu Huneyn deresine doğru yokuş aşağı yürürlerken birdenbire düşman kabilelerinin hücumuna maruz kalmışlardır.Avioğlu Malik adamlarına taarruz emri vermiş olup onlar da tek bir insan imiş gibi fırlayarak müslümanlan ok yağmuruna tutmuşlardır. Henüz sabah karanlığında apansızın her taraftan gelen bu ok yağmuru tabiatiyle bir şaşkınlığa sebep olmuştur. Bir çok insan yüzgeri etmiş, gayri muntazam bir ric'ata başlamıştır. Ordunun gerisinde bulunan Peygamberin yanından gecen askerler durup kendisine bakmıyorlardı bile... Resul-i Ekrem amcası Abbas ile birlikte dimdik ayakta duruyorlardı. Peygamberin etrafım muhacirin ve ensardan ve akrabalarından pek az kimse sarmış bulunuyordu. Bunlar bozguna uğrayan insanlara: Nereye ey insanlar, nereye diye bağırıyorlardi.
Bu ses, maatteess üf bir akis yaratmıyordu. Düşman bu kaçakları müthiş bir şekilde takip ediyordu. Kendilerine yetiştikleri yerlerde kaçanları oklarla yere düşürüyorlardı. Bu korkunç ve tehlikeli anda Peygamber ordusuna en gür sesiyle hitap ediyor, fakat bu sesi duyuramıyordu. Henüz yeni müslüman olmuş olan insanlar bu vaziyet karşısında birdenbire dönmüşler, âdeta düşmanlar gibi sevinmeğe başlamışlardır. Bunların içinde Hanbel oğlu Külde: Bugün afsun bozuldu; Talha oğlu Osman oğlu Şeybe ise bugün Muhammedden intikam alıyorum; Ebu Süfyan ise bütün bütün coşarak, müslümanların bu hezimeti ancak onların denize dökülmesiyle sona erer diyordu. Bunlar ve bunlar gibiler Mekkede yeni müslüman olmuş kimselerdi. Bunlar Peygamberin ordusiyle birlikte savaş meydanına gelmişlerdi. Fakat bozgun içlerindeki kuruntu ve tereddütleri açığa vurmuştu. Artık en nazik zaman gelip çattı. Her şeye rağmen Peygamber yerinden kıpırdamadı ve harp meydanında kalmayı tercih etti ve meydanda ilerledi. Düşmana karsı beyaz kısrağı üzerinde saldırdı. Yanında, yukarıda da yazıldığı gibi Amcası Abbas ile Abdülmuttalib oğlu Elhâris oğlu Ebu Süfyan vardılar. Elhâris oğlu Peygamberin bindiği kısrağın yularını tutarak ilerilemesine mani oldu. Amcası Abbas ise gür sesiyle bağırmakta idi: Ey ensâr ve muhacirler, ey ağaç altında biat ahdi yapan muhacirler, Muhammed sağdır, geliniz diye bağırmış ve bu feryadı tekrarlamıştır ki bu sesin akisleri her tarafı çınlatmıştır. Bozguna uğrayan müslümanlar bu sesi işitenler, Peygamberi hatırlamışlar ve uğurunda o güne kadar yaptıkları gavzeleri de akıllarına getirmişlerdir. Bu ricatın putperestleri üstün kılacağını ve islâm dininin yok olacağını düşünmüşlerdir. Bundan sonra herkes, heryandan, Resul Ekrem'in Arncasının sözüne ve dâvetine uyarak harb meydanına saldırmışlar ve fevkalâde bir kahramanlık ve eşsiz bir fedakârlıkla ateşlere atılmağı ve icap ederse o ateşte yanmağı göze almışlardır. Peygamberin etrafında toplanmağa başlayan müslümanların sayılan artmağa başladı. Bunlar harb meydanına atılmışlar, göğüs göğüse döğüşerek harbi kızıştırmışlardır. Peygamberimiz bu sırada iki avucuna çakıllar alarak düşman üze rine f ırlatmış ve: Yüzler bozulsun buyurmuştur. Müslümanlar Allah yolunda Ölümü hiçe saydılar, harb şiddet kesbedince Hevazen ve Sakif kabileleri büsbütün mahvolacaklarını anladıklarından bozgun halinde, hiç bir tarafa bakmadan,arkalarında mallarını müslümanlara ganimet bırakarak kaçtılar. Müslümanlar bunların peşlerini bırakmayarak takibe koyuldular, ellerine geçenleri katlettiler ve düşmanı müthiş bir hezimete, kahkaharî bir mağlubiyete uğrattılar. Düşman kumandanı Avf oğlu Mâlik Taife kaçarak öylece canını kurtardı. Cenabı Hak müslüman büyük bir zafer ihsan buyurmuştu. Bunun üzerine şu âyeti kerime nazil olmuştur:
«Alah size bir çok yerlerde çokluğunuzu beyendiğinîz halde bu çokluğun üzerinizden her hangi bir sıkıntının defi olmasına yaramadığını, genişlikleriyle beraber yerlerin size dar geldiği ve arkalarınızı çevirip döndüğünüz Huneyn günü galibiyet yard ımını yaptı: Sonra Resulüne ve müminlere gönül rahatlığı verdiği gibi görmediğiniz yardımcılar da indirmiş ve imansızları azap içinde bırakmıştır ki bu, imansızların cezasıdır. Allah günahlarına tövbe edenlerden dilediğini affeder. Alİah günahları bağışlayıcı ve kullarını esirgeyicidir.»
Bu harbde m üslümanlar büyük ganimet elde etmişlerdir. Ogün sayıldığına göre yirmi iki bin deve, kırk bin koyun, dört yüz okka gümüş ve saire... Putperestlerden bir çok da maktul v e alt ı bin esir...
M üslümanların zayiatları çoktu, fakat tadat edilmemiştir, iki müslüman kabilesinin yok olduğu tarih kitaplarında yazılıdır. Bunların cümlesinin namazları Peygamberimiz tarafından kıldınlmıştır. Resul Ekrem bu ganimetleri ve esirleri bırakarak Avf oğlu Mâlik'in kaçıp iltica ettiği Taif'i muhasara etmişlerdir. Taif Sakif kabilesine ait olup mukavemetli bir şehirdi. Taifliler de kale harbi usullerine aşina ve çok zengin insanlardı. Ok atmakta da mahir idiler, M üslümanlara ok atmışlar ve bir çoklar ını şehid etmişlerdir. Bu kalenin aşılması kolay değildi. Bunun için islâm ordusu kaleden uzak duruyor ve Cenabı Hakkın kendileri ve düşmanları için ne yapacağını bekleyip duru yorlard ı. Cenabı Peygamber Taif'i taş gülle atan toplarla döğmek için yardımcılar tedarik etmiş ve muhasaranın dördüncü günü Taife hücum edilmiş taş atan toplarla kale bedenleri doğulmuş ve hisarlara doğru taarruza geçilmiştir. Fakat üzerlerine, ateşte eritilmiş demir parçaları atıldığından hücum muvaffak olmamıştır. Bunun üzerine müslümanlar Taif'liler teslim olsunlar diye bağlarını tahrip etmişlerse de bu hareket neticesiz kalmıştır. Zilkade ayı girmiş olduğundan haram aylar başlamıştı. Resul Ekrem Taifden Mekkeye dönerken, esirlerin ve ganimetlerin bulunduğu yerde konakladılar. Peygamberimiz Avf oğlu Melik gelip teslim olacak olursa malını ve çoluk çocuğunu bağışlayacağını kendisine ayrıca yüz deve vereceğini vaddettiğinden Mâlik gelmiş, müslümanlığı kabul etmiş ve bunları almıştır. Diğer ganimetler muhacirlere taksim edilmiş ve Resul Ekrem kendi hissesine bir şey istememiştir.
* * *
İmamülrnucâhidin, Peygamberimiz efendimizin gerek Uhud gerekse Huneyn gazaları esnasında tek başına kaldığı zaman gösterdiği sebat ve metanet ve tevekkül cidden şayanı hayrettir. Bu; Peygamberimizin Allaha olan iman ve tevekkülünün bir tezahürüdür. Peygamberimizin Allaha bağlılığına ve inancına dair bol misaller mevcuddur. Bunlardan bazıları şöyledir:
Resul Ekrem Necit muharebesinden d önerken eshabiyle birlikte bir ağacın gölgesinde istirahat etmiş, cümlesi yorgunluktan bitap düşerek uyuya kalmışlardı. Peygamberin kılıncı ağacın üzerinde asılı idi. Bu sırada oradan geçen bir bedevi bu vaziyetten istifade ederek Peygamberin kılıncını almış, kınından çıkarmış ve Cenabı Peygambere hücum etmişti. Resul Ekrem uyanmış, bedevinin üzerine yürüdüğünü görmüştü. Bedevi şöyle bağırmıştı:
�� Seni kim kurtarır şimdi elimden?.! Resulullah cevap verdi: Allah!...�
Bedevinin elindeki k ılınc yere düştü. Allahın kudreti bir anda tecelli etti.
Yine ba şka bir gün Peybamberi öldürmek kasdiyle fırsat kollayan bir adam yakalanarak huzura getirilmiş, Resul Ekrem bu adamın serbest bırakılmasını emrederek: «Bırakınız onu, beni öldürmek istese de öldüremez» buyurmuştu. Peygamber bu sözlerle Cenabı Hakkın kendisini himaye ve siyanet buyurduğunu anlatmak istemiştir. Peygamberimizi zehirlemek isteyen Yahudiye, maksadının ne olduğunu sorduğu zaman:
� Seni üldürmek istiyordum, demesi üzerine
� Yapamazsın! Cenabı Hak sana o kuvveti vermedi, buyurmuştu.
B ütün bu misaller islâmın büyük Peygamberinin irnanındaki ihtişamı göstermek itibariyle son derece mühimdir.
* * *
Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti
- MEVZUA GIRMEDEN
- BASLARKEN
- Ashabin Kitlelesmesi
- Davetin Yürümesi
- Davete Karsi Mukavemet
- Islam Davetinin Siddetlenmesi
- Davet Devrelerinde Iki Safha
- Intisar Sahasinin Genislemesi
- Birinci Akabe Biati
- BEDIR GAZASI
- Bir Kabilenin Sürülmesi
- Dahili Karisikliklara Son
- Ahzap Cengi
- Hudeybiye Andlasması
- Hayber Cengi
- Mö'te Savasi
- Mekke'nin Zabti
- Huneyn Gazvesi
- Tebük Harbi
- Arabistanda Islam Hakimiyeti
- Islam Devletine Karsi Yahudiler
- Islam Hakimiyetinin Devami
- Islam idaresinin Iç Siyaseti
- Îslam Hakimiyetinin Dıs Siyaseti
- Tek Bir Medeniyet Dairesine..
- Zaafa Ugratan Sebebler
- Islam Devletinin Inhilali
- Misyonerlik Faaliyeti
- BUGÜNKÜ VAZIFEMIZ
- HÜLÂSA