Hareketlilik Izleri
12 Eylül 1911
Mektebin bahçesinde Viladimir'le yanyanayız. Gözlerimiz birbiriyle konuşuyor. Onun parlak ve yakıcı gözlerinin ateşi içimi kavuruyor. Gururumu kırdım ve Dünya'ya geldiğim günden beri beni tesiri altına alan hislerden sıyrılmak için nefsimi zorladım ve gülümseyerek Viladimir'e sokuldum:
" Bu nefretle bakış, bu bizden uzaklaşsın, bu yabancılık neden Viladimir?"
" Yalnız sana değil, senin ırkına karşı biz böyleyiz. Az şeyler mi işittik hakkınızda?.. Bunlarda ne kadar mübalâğa olsa, yine de bir hakikat vardır içinde.. Polonya'nın felâketi ne sebep sissiniz, insanlığın tümü sizden şikayetçi..."
" Acaba? Fakat benim şahsen bu olup bitenlerde ne hissem olabilir ki?.."
" Suzy! Senin yüzünde hiç de fena insana delâlet eden çizgiler yok. Yok ama ne olsa terbiye aldığın muhitin telâkkileri altındasın. Yüzünde bir masumiyet, bir cazibe ve müthiş sevimlilik var... İnsan zıt tesirler altında kalıyor. Gözlerimiz başka bir lisan, hislerimiz başka bir lisan, mantıklarımız başka bir dil konuşuyor...
Teneffüs bitmiş, arkadaşlarımız dershanelere girmişti. Biz ikimiz sanki başka bir âlemden dönüyor gibi şaşkın şaşkın sınıfa girdiğimiz zaman arkadaşlarımız hayretler içinde bize bakıyorlardı. İkimizin de yüzü kızarmış, ikimizin de halinde bir gayri tabiilik göze çarpıyordu.
16 Eylül 1911
Mektepten eve döndüğüm zaman, şimdiye kadar hiç yüzünü görmediğim bir hahamı baş köşeye kurulmuş olarak buldum. Anam babam bu adamın karşısında iki büklüm bir tazim ve ihtiram heykeli gibi büzülmüşlerdi. Ben de kemal-i hürmetle bir yere iliştim. Uç İnsanın gözü üzerime dikilmişti.
Bu gözlerde öyle korkunç mânalar okunuyordu ki... Hele Hahamın bakışları... Sanki, uğursuzluk canlanmış, bu adamın gözlerinde teşahhus etmişti. Bana neler anlattı neler...
" Şunu bil ki, yahudi olmayan her şahıs bizim düşmanımızdır. Onlarla samimi münasebet kurulmaz. Onlarla alış veriş edilmez. Onlar insan yerine konmaz! Onlar asırlarca milletimize zulüm etmişlerdir. Onlar birer hayvandır. Onların eti, kemiği, ırzı, namusu, malı canı bize mubahtır. Bir yahudinin bir goyim ile dostluğu dinimizin asla afvetmeyeceği büyük günahlardandır.
Ve bunları öyle bir eda, öyle meş'um çatal bir sesle söylüyordu ki; kendimi âdeta "Moloh" ilâhın huzurunda zannettim. Korktum, tüylerim ürperdi. Her şeyi, her şeyi hatta kendimi unuttum. O, mektep ve şu koca şehir bana dar gelmeğe başladı. Acaba bu adam, daha doğrusu anam, babam benim Viladîmir'le olan münasebetimi biliyorlar mı? Nereden bilecekler... Düne kadar bu oğlan beni ve milletimi tahkir ediyordu. İlk defa, iki insan gibi birbirimizle konuştuk. Bu da garip bir şey... O gün bende hasıl olan ruh haletini anlamışa benziyordu. Şuna inanıyorum ki, ruhlar âlemi birbiriyle alâkalı bir tasnife tabidir. İnsanlar bu sayede birbirini seviyor, bu sayede birbirini anlıyor, ve yahud aksine.
Bütün bu işittiklerim, bu tanımadığım hahamın hakîmâne ve âmîrane sözleri. Peki ama bunlar ne kadar ibtidâî, ne kadar vahşi şeyler!.. Biz bu düşüncelerle mi insanlara kendimizi sevdireceğiz, ortadan kaldıracağız. Başka bir şey daha var: Acaba onlar çocuklarına milletlerine bizim hakkımızda neler söylüyorlar. Mektepte çocukların bize kaatil yahudi, pis çıfıt demelerinin ilham kaynağı ne olabilir ki?..
Sonra babamın halini düşünüyorum, yatağımın ucunda, insanlıktan çıkmış korkunç haline ne mâna vereyim? Bu da mı Talmut'un emri? Sen bunlardan anlamazsın, sen dinimizin inceliklerine ve sırlarına vakıf değilsin diye birde kendisini haklı görmesi... Benim aklım bu muammaları bir türlü kavrayamıyor. Bir şey anlamıyorum, anladığım tek şey ruhumun kökünden sarsılmış, maneviyatımın bozulmuş olmasıdır, uykuda gezen insanlar gibi, canlı bir cenaze gibi dolaşıyorum. Bakışlarım,görüşlerim, idrakim değişti. Bambaşka bir insan oldum. Şimdi iki ruhlu bir insan gibiyim. Yoksa; çocukluğum, masumiyetim safiyetim ve hattâ aşkım yerini başka bir halet-i ruhiyeye mi devretti. Şimdi ben eskisinden bambaşka bir insan, bir şahsiyet oldum.
Artık Viladimir'i de gözüm görmüyor. Sanki aşkımı, sevgimi bir daha dirilmemek üzere görünmez bir el katletmiş, öldürmüş.
Bir kaç gün evvel, teneffüsde, bahçede benimle konuşan Viladimir de birdenbire değişti. Yüzünü dönüp bana bakmıyor bile... Şimdi ben şuna inanıyorum: İnsanlar çok defa iki ruh taşırlar. Bende mevcut bu iki ruhdan iyisi öldü, vücudum ve benliğim ağır ağır kötülüğe kaçıyor. Bu ikincisi yani kötü ruh bende karar kılacak... Nereye kadar ve ne kadar? Bir şey bilmiyorum, birşey!..
Evimizde de bir tatsızlık hüküm sürüyor. Babamın mânâsız bakışları, mücrimlere mahsus çekingen tavrı ve hele hele iki günde bir evimize gelen o menhus suratlı haham. Arada bir, aktörler gibi pozlar alarak ve kendisine çeki düzen vererek, o iğrenç suratına bir ciddiyet takarak bana hitab etmesine tahammül edemeyeceğim.
" Goyimlere karşı vazifeni iyi bilmelisin, Talmutu iyi anlamalısın kızım. Biz bu sayede canavar gayrı yahudilerin zulmünden ve esaretinden kurtulacağız. Sadece bu kadar değil... Biz, onları kendimize köle yapacağız. Malları, mülkleri bizim olacak!.. Dünyânın tek hâkimi olacağız. Binlerce senelik zulüm işkence ve esaretin acısını onlardan çıkaracak, intikamımızı alacağız. İçimizde yahudi olmayanların cümlesine karşı sönmez bir kin var. Sen bu kini zaman zaman körüklemelisin, onun alevi içini ısıtmalı, sana bu mukaddes yolda yürümek İçin kuvvet vermelidir. İleride ana olduğun zaman bu hissi çocuklarına aşıla!.."
Kendisine yeniden çeki düzen vererek, daha tok ve daha âmirâne bir sesle şunları ilâve etti:
" Yahudi olmayan her insan bir hayvandır, bir köpektir, onun malı, canı, ırzı bize helâldir!"
Bu ne müthiş bir telkindi yarabbi Tevekkeli değil, insanlar bizden vebadan kaçar gibi kaçıyor, bizden tiksiniyor, bizden nefret ediyorlar. Anne ve babanın bu budala hahamın karşısındaki vaziyetlerini düşündükçe nefretim kat kat artıyor. O ne tazim, o ne ihtiram. Bu çatal sakallı herifin içimi sızlatan, vicdanımı tazyik eden câniyâne sözlerini birer hikmet gibi dinliyorlar. Ne yalan söyleyeyim bu böyle giderse, bütün benliğime rağmen bende kendimi bu tesirlere kaptıracağımdan korkuyorum. Yarabbi Sen niçin bizi böyle zelil, böyle hakir, böyle vicdansız, böyle canavar ruhlu yarattın. Bizden olmıyanların samimiyetine, saflığına, ruhlarının asaletine bakıyorum da kendimden iğreniyorum.
Bizim hahamın yumurtladığı herzelere bir bakın:
"Mektebinizdeki yahudî olmayan çocuklara fikirlerinizi aşılayınız. Onların inandıkları dinlerin sahteliğini onlara telkin ediniz ve büîün bu dinlerin sahteliğini onlara telkin ediniz ve bütün bu dinlerin bizden çalınmış ve şekilleri değiştirilmiş sahte şeyler olduğunu söyleyin. Onların Peygamberlerini, hele İsa'yı gülünç bir şekle sokarak onu alay mevzuu yapınız. Size birkaç hücum ederler, isyan ederler, küfür ederler, belki de döğerler. Mukavemet ediniz sonunda yavaş yavaş ruhlarında bir aşağılık duygusu doğar, mukavemetleri kesilir ve derin bir tereddüt ve şaşkınlık çukuruna düşerler, ondan sonrası kolaydır. Güzelliğinizle, gururunuzla onları elde ediniz. Onlan hissinizin esiri kılınız ve sonra bu hamuru istediğiniz gibi yuğurunuz.
Bizden olmayan bütün arkadaşlarınızın ahlâklarını ifsad ediniz, onlar bir parça güzelliğinizden istifade etsinler. Tatlı bir gülüş, hafif bir müsamaha ile öylelerini tuzağınıza düşürüp bizim mukaddes fikirlerimizi onlara telkin ediniz."
"Mekrebinizdeki zengin ve asilzadelere karşı fakir talebeyi kışkırtınız. Allah insanları müsavi bir şekilde yaratmıştır. Aradaki farkları elinizde silâh olarak kullanınız. İleride büyüdüğün vakit, ilahe kadar güzel bir kız olarak zenginlere, devlet adamlarına, politikacılara sokularak onlara kendi fikirlerimizi telkin, üstünlüğümüzü kendilerinin aşağılıklarını aşılayınız. Bütün bunları yapmak için her türlü hile, desise yalan ve hattâ iftirayı dinimiz bize mubah kılıyor, hatta emrediyor. Biz; ancak kendi aramızda birbirimize karşı son derece dürüst, faziletli ve ahlâklı olmak mecburiyetindeyiz. Bunun haricinde bizden olmayanları daima bir hayvan yerine koyarak her türlü hareketler bize mubah ve hattâ farzdır."
Aman yarabbi! Hergün bu telkinler, bu aklımın almadığı, vicdanımın kabul etmediği âdi hisler... Biz bunlarla mı, bu günah, bu gayrımeşru bu ahlâksız telkinlerle mi dünyaya hakim olacağız. Bunlara ne hacet!.. Tevekkel değil, herkes bizden nefret ediyor. Onlara bakıyorum, yani bizden olmayan, yahudi olmayanlara bakıyorum, ne vakur, ne sakin, ne asil insanlar... Benim bunlar hakkında işittiklerimle hakikat arasında ne büyük, ne müthiş mesafe var. Günahda bu kadar ısrar, kötülük de, cinayette, ahlâksızlıkta bu kadar inat. Haddin varsa bu fikrini anneme, babama ve o uğursuz suratlı hahama aç!.. İnsanı parçalarlar vallahi!.. Bir hakikate daha vakıf oldum: İnsan, ne kadar gayri tabii, ne kadar kötü ne kadar vicdansız olursa olsun bir fikrin devamı bir surette kini karşısında bir vakte kadar mukavemet ediyor, sonra yavaş, yavaş kendinden geçerek benliğini o fikirlerin tesirine terkediyor, morfinlenmiş büyülenmiş bir halde akıp gidiyor. Artık bundan kendini sıyırmak mümkün değil!.. O kadar ki; babamı, kudurmuş bir köpek gibi, şehvet sar'ası içinde yatağımın ucunda görmek bile bana artık tabiî gelmeğe başladı. Onun çatlak sesi halâ kulaklarımda çınlıyor:
" Senin buna aklın ermez. Talmutu oku!"
Evet babam evde bizi etrafına toplar ve nur şualarını dinleyiniz diye bize Talmut okurdu. Bunlar nasıl nur şuaları, bunlar nasıl akıl almaz şeyler!.. Sınıf arkadaşlarım bana kendi dinlerinden bâzı parçalar okudukları vakit, iliklerime kadar titrediğimi hissediyorum. İsa ne büyük adam! Bize şeytanın oğulları demiş. Hiç te yalan değil!.. Diyor ki: Birisi bir yanağına bir tokat vursa, ona öteki yanağını uzat. Mütecaviz olma. Sulh sever ol!.. İnsanlar birbirinin kardeşi ve dünya fanidir.
Bu kadar ulvî ve asil ahlâk prensipleri yanında bizimkisi ne adar adî, ne kadar çirkin, ne kadar kaba kalıyor. Fakat gel de bunu, bizim eve gelen çatal sakallı, çirkin yüzlü hahama anlat. Haddin varsa tek itiraz et. İnsanı parçalarlar. Onlar kendi safsatalarına o kadar inanmışlar ki... Acaba biraz olsun hakları var mı dersiniz? Belki, fakat benim kafam almıyor!..
Mektebin bahçesinde Viladimir'le yanyanayız. Gözlerimiz birbiriyle konuşuyor. Onun parlak ve yakıcı gözlerinin ateşi içimi kavuruyor. Gururumu kırdım ve Dünya'ya geldiğim günden beri beni tesiri altına alan hislerden sıyrılmak için nefsimi zorladım ve gülümseyerek Viladimir'e sokuldum:
" Bu nefretle bakış, bu bizden uzaklaşsın, bu yabancılık neden Viladimir?"
" Yalnız sana değil, senin ırkına karşı biz böyleyiz. Az şeyler mi işittik hakkınızda?.. Bunlarda ne kadar mübalâğa olsa, yine de bir hakikat vardır içinde.. Polonya'nın felâketi ne sebep sissiniz, insanlığın tümü sizden şikayetçi..."
" Acaba? Fakat benim şahsen bu olup bitenlerde ne hissem olabilir ki?.."
" Suzy! Senin yüzünde hiç de fena insana delâlet eden çizgiler yok. Yok ama ne olsa terbiye aldığın muhitin telâkkileri altındasın. Yüzünde bir masumiyet, bir cazibe ve müthiş sevimlilik var... İnsan zıt tesirler altında kalıyor. Gözlerimiz başka bir lisan, hislerimiz başka bir lisan, mantıklarımız başka bir dil konuşuyor...
Teneffüs bitmiş, arkadaşlarımız dershanelere girmişti. Biz ikimiz sanki başka bir âlemden dönüyor gibi şaşkın şaşkın sınıfa girdiğimiz zaman arkadaşlarımız hayretler içinde bize bakıyorlardı. İkimizin de yüzü kızarmış, ikimizin de halinde bir gayri tabiilik göze çarpıyordu.
16 Eylül 1911
Mektepten eve döndüğüm zaman, şimdiye kadar hiç yüzünü görmediğim bir hahamı baş köşeye kurulmuş olarak buldum. Anam babam bu adamın karşısında iki büklüm bir tazim ve ihtiram heykeli gibi büzülmüşlerdi. Ben de kemal-i hürmetle bir yere iliştim. Uç İnsanın gözü üzerime dikilmişti.
Bu gözlerde öyle korkunç mânalar okunuyordu ki... Hele Hahamın bakışları... Sanki, uğursuzluk canlanmış, bu adamın gözlerinde teşahhus etmişti. Bana neler anlattı neler...
" Şunu bil ki, yahudi olmayan her şahıs bizim düşmanımızdır. Onlarla samimi münasebet kurulmaz. Onlarla alış veriş edilmez. Onlar insan yerine konmaz! Onlar asırlarca milletimize zulüm etmişlerdir. Onlar birer hayvandır. Onların eti, kemiği, ırzı, namusu, malı canı bize mubahtır. Bir yahudinin bir goyim ile dostluğu dinimizin asla afvetmeyeceği büyük günahlardandır.
Ve bunları öyle bir eda, öyle meş'um çatal bir sesle söylüyordu ki; kendimi âdeta "Moloh" ilâhın huzurunda zannettim. Korktum, tüylerim ürperdi. Her şeyi, her şeyi hatta kendimi unuttum. O, mektep ve şu koca şehir bana dar gelmeğe başladı. Acaba bu adam, daha doğrusu anam, babam benim Viladîmir'le olan münasebetimi biliyorlar mı? Nereden bilecekler... Düne kadar bu oğlan beni ve milletimi tahkir ediyordu. İlk defa, iki insan gibi birbirimizle konuştuk. Bu da garip bir şey... O gün bende hasıl olan ruh haletini anlamışa benziyordu. Şuna inanıyorum ki, ruhlar âlemi birbiriyle alâkalı bir tasnife tabidir. İnsanlar bu sayede birbirini seviyor, bu sayede birbirini anlıyor, ve yahud aksine.
Bütün bu işittiklerim, bu tanımadığım hahamın hakîmâne ve âmîrane sözleri. Peki ama bunlar ne kadar ibtidâî, ne kadar vahşi şeyler!.. Biz bu düşüncelerle mi insanlara kendimizi sevdireceğiz, ortadan kaldıracağız. Başka bir şey daha var: Acaba onlar çocuklarına milletlerine bizim hakkımızda neler söylüyorlar. Mektepte çocukların bize kaatil yahudi, pis çıfıt demelerinin ilham kaynağı ne olabilir ki?..
Sonra babamın halini düşünüyorum, yatağımın ucunda, insanlıktan çıkmış korkunç haline ne mâna vereyim? Bu da mı Talmut'un emri? Sen bunlardan anlamazsın, sen dinimizin inceliklerine ve sırlarına vakıf değilsin diye birde kendisini haklı görmesi... Benim aklım bu muammaları bir türlü kavrayamıyor. Bir şey anlamıyorum, anladığım tek şey ruhumun kökünden sarsılmış, maneviyatımın bozulmuş olmasıdır, uykuda gezen insanlar gibi, canlı bir cenaze gibi dolaşıyorum. Bakışlarım,görüşlerim, idrakim değişti. Bambaşka bir insan oldum. Şimdi iki ruhlu bir insan gibiyim. Yoksa; çocukluğum, masumiyetim safiyetim ve hattâ aşkım yerini başka bir halet-i ruhiyeye mi devretti. Şimdi ben eskisinden bambaşka bir insan, bir şahsiyet oldum.
Artık Viladimir'i de gözüm görmüyor. Sanki aşkımı, sevgimi bir daha dirilmemek üzere görünmez bir el katletmiş, öldürmüş.
Bir kaç gün evvel, teneffüsde, bahçede benimle konuşan Viladimir de birdenbire değişti. Yüzünü dönüp bana bakmıyor bile... Şimdi ben şuna inanıyorum: İnsanlar çok defa iki ruh taşırlar. Bende mevcut bu iki ruhdan iyisi öldü, vücudum ve benliğim ağır ağır kötülüğe kaçıyor. Bu ikincisi yani kötü ruh bende karar kılacak... Nereye kadar ve ne kadar? Bir şey bilmiyorum, birşey!..
Evimizde de bir tatsızlık hüküm sürüyor. Babamın mânâsız bakışları, mücrimlere mahsus çekingen tavrı ve hele hele iki günde bir evimize gelen o menhus suratlı haham. Arada bir, aktörler gibi pozlar alarak ve kendisine çeki düzen vererek, o iğrenç suratına bir ciddiyet takarak bana hitab etmesine tahammül edemeyeceğim.
" Goyimlere karşı vazifeni iyi bilmelisin, Talmutu iyi anlamalısın kızım. Biz bu sayede canavar gayrı yahudilerin zulmünden ve esaretinden kurtulacağız. Sadece bu kadar değil... Biz, onları kendimize köle yapacağız. Malları, mülkleri bizim olacak!.. Dünyânın tek hâkimi olacağız. Binlerce senelik zulüm işkence ve esaretin acısını onlardan çıkaracak, intikamımızı alacağız. İçimizde yahudi olmayanların cümlesine karşı sönmez bir kin var. Sen bu kini zaman zaman körüklemelisin, onun alevi içini ısıtmalı, sana bu mukaddes yolda yürümek İçin kuvvet vermelidir. İleride ana olduğun zaman bu hissi çocuklarına aşıla!.."
Kendisine yeniden çeki düzen vererek, daha tok ve daha âmirâne bir sesle şunları ilâve etti:
" Yahudi olmayan her insan bir hayvandır, bir köpektir, onun malı, canı, ırzı bize helâldir!"
Bu ne müthiş bir telkindi yarabbi Tevekkeli değil, insanlar bizden vebadan kaçar gibi kaçıyor, bizden tiksiniyor, bizden nefret ediyorlar. Anne ve babanın bu budala hahamın karşısındaki vaziyetlerini düşündükçe nefretim kat kat artıyor. O ne tazim, o ne ihtiram. Bu çatal sakallı herifin içimi sızlatan, vicdanımı tazyik eden câniyâne sözlerini birer hikmet gibi dinliyorlar. Ne yalan söyleyeyim bu böyle giderse, bütün benliğime rağmen bende kendimi bu tesirlere kaptıracağımdan korkuyorum. Yarabbi Sen niçin bizi böyle zelil, böyle hakir, böyle vicdansız, böyle canavar ruhlu yarattın. Bizden olmıyanların samimiyetine, saflığına, ruhlarının asaletine bakıyorum da kendimden iğreniyorum.
Bizim hahamın yumurtladığı herzelere bir bakın:
"Mektebinizdeki yahudî olmayan çocuklara fikirlerinizi aşılayınız. Onların inandıkları dinlerin sahteliğini onlara telkin ediniz ve büîün bu dinlerin sahteliğini onlara telkin ediniz ve bütün bu dinlerin bizden çalınmış ve şekilleri değiştirilmiş sahte şeyler olduğunu söyleyin. Onların Peygamberlerini, hele İsa'yı gülünç bir şekle sokarak onu alay mevzuu yapınız. Size birkaç hücum ederler, isyan ederler, küfür ederler, belki de döğerler. Mukavemet ediniz sonunda yavaş yavaş ruhlarında bir aşağılık duygusu doğar, mukavemetleri kesilir ve derin bir tereddüt ve şaşkınlık çukuruna düşerler, ondan sonrası kolaydır. Güzelliğinizle, gururunuzla onları elde ediniz. Onlan hissinizin esiri kılınız ve sonra bu hamuru istediğiniz gibi yuğurunuz.
Bizden olmayan bütün arkadaşlarınızın ahlâklarını ifsad ediniz, onlar bir parça güzelliğinizden istifade etsinler. Tatlı bir gülüş, hafif bir müsamaha ile öylelerini tuzağınıza düşürüp bizim mukaddes fikirlerimizi onlara telkin ediniz."
"Mekrebinizdeki zengin ve asilzadelere karşı fakir talebeyi kışkırtınız. Allah insanları müsavi bir şekilde yaratmıştır. Aradaki farkları elinizde silâh olarak kullanınız. İleride büyüdüğün vakit, ilahe kadar güzel bir kız olarak zenginlere, devlet adamlarına, politikacılara sokularak onlara kendi fikirlerimizi telkin, üstünlüğümüzü kendilerinin aşağılıklarını aşılayınız. Bütün bunları yapmak için her türlü hile, desise yalan ve hattâ iftirayı dinimiz bize mubah kılıyor, hatta emrediyor. Biz; ancak kendi aramızda birbirimize karşı son derece dürüst, faziletli ve ahlâklı olmak mecburiyetindeyiz. Bunun haricinde bizden olmayanları daima bir hayvan yerine koyarak her türlü hareketler bize mubah ve hattâ farzdır."
Aman yarabbi! Hergün bu telkinler, bu aklımın almadığı, vicdanımın kabul etmediği âdi hisler... Biz bunlarla mı, bu günah, bu gayrımeşru bu ahlâksız telkinlerle mi dünyaya hakim olacağız. Bunlara ne hacet!.. Tevekkel değil, herkes bizden nefret ediyor. Onlara bakıyorum, yani bizden olmayan, yahudi olmayanlara bakıyorum, ne vakur, ne sakin, ne asil insanlar... Benim bunlar hakkında işittiklerimle hakikat arasında ne büyük, ne müthiş mesafe var. Günahda bu kadar ısrar, kötülük de, cinayette, ahlâksızlıkta bu kadar inat. Haddin varsa bu fikrini anneme, babama ve o uğursuz suratlı hahama aç!.. İnsanı parçalarlar vallahi!.. Bir hakikate daha vakıf oldum: İnsan, ne kadar gayri tabii, ne kadar kötü ne kadar vicdansız olursa olsun bir fikrin devamı bir surette kini karşısında bir vakte kadar mukavemet ediyor, sonra yavaş, yavaş kendinden geçerek benliğini o fikirlerin tesirine terkediyor, morfinlenmiş büyülenmiş bir halde akıp gidiyor. Artık bundan kendini sıyırmak mümkün değil!.. O kadar ki; babamı, kudurmuş bir köpek gibi, şehvet sar'ası içinde yatağımın ucunda görmek bile bana artık tabiî gelmeğe başladı. Onun çatlak sesi halâ kulaklarımda çınlıyor:
" Senin buna aklın ermez. Talmutu oku!"
Evet babam evde bizi etrafına toplar ve nur şualarını dinleyiniz diye bize Talmut okurdu. Bunlar nasıl nur şuaları, bunlar nasıl akıl almaz şeyler!.. Sınıf arkadaşlarım bana kendi dinlerinden bâzı parçalar okudukları vakit, iliklerime kadar titrediğimi hissediyorum. İsa ne büyük adam! Bize şeytanın oğulları demiş. Hiç te yalan değil!.. Diyor ki: Birisi bir yanağına bir tokat vursa, ona öteki yanağını uzat. Mütecaviz olma. Sulh sever ol!.. İnsanlar birbirinin kardeşi ve dünya fanidir.
Bu kadar ulvî ve asil ahlâk prensipleri yanında bizimkisi ne adar adî, ne kadar çirkin, ne kadar kaba kalıyor. Fakat gel de bunu, bizim eve gelen çatal sakallı, çirkin yüzlü hahama anlat. Haddin varsa tek itiraz et. İnsanı parçalarlar. Onlar kendi safsatalarına o kadar inanmışlar ki... Acaba biraz olsun hakları var mı dersiniz? Belki, fakat benim kafam almıyor!..
Suzi libermanın Hatıra Defteri
- ÖNSÖZ (M. Fazli Akkaya)
- SÖZ BASI (Cevat Rifat Atilhan)
- Alay yaveri Adnan Bey
- Çöller ve Filistin topraklari
- Suzy ve Adnan
- Agac Altinda Bulusma
- Köyün Kahvehanesi
- Rüya âleminin tatli hülyalari
- Gaflet ve Misafirperverlik(!)
- Casuslar Is Basinda
- Pusu ve Gercekler
- Casuslarin Son Dakikari
- Polonya'da Liseli Yahudi Kizi
- Hareketlilik Izleri
- Göç Planlari
- Israil'e Dogru Yolculuk
- Israil'in fedakâr kizlari!
- Casusluk Teskilatina Giris
- Dünya Savasi Kivilcimlari
- Türk Askeri Filistinde
- Muhterem Okuyucu..
- David'in Saltanati!
- Savas Kizisiyor
- Türk'ün Basarilari ve Hainler
- Dipnotlarlar