Göç Planlari
21 Teşrinevvel 1911
Aman yarabbi ne soğuk bir gün. Yağmur insanın iliklerine işleyor. Öğleden sonra sulu ve cıvık bir kar yağıyor. Kasvetli bir gün!.. Esasen aylardan beri ruhum karanlıklara gömülü. Kararsız, ümitsiz ve şaşkın bir haldeyim. Yoksa Viladimir'i, bu bizden olmayan, bizden tiksinen hristiyan çocuğunu seviyor muyum, o da beni seviyor mu? insanlardan niçin böyle türlü düşünceler ve saçma fikirlerle birbirine düşman kesiliyor, birbirinin inancı ve görüşü onları yekdiğerine düşman ediyor, yoksa tabiatta mı var bu? O kadar kararsızım ki... İnsan denilen mahlûk, telkin denilen canavarın tesiri altında, bu muhakkak. Eğer ben, bir yahudi ana, babadan Dünya'ya gelmeyip te meselâ budist bir anadan doğmuş olsa idim, şimdi Dünya'yı bambaşka görecek ve insanları sevecektim, insanlar da bizi sevecekti.
Canımın sıkıntısını gidermek için sinemaya gitmeye karar verdim.Viladimir hiç bir filmi kaçırmaz. Fransiska Bertini'nin bir filmi var onu görmeğe gidiyorum...
...............
Ben talihe ve tesadüfe çok inanırım. Bu inancım bugün bir kat daha arttı. Sinemaya bilet alıp hole girdiğim zaman Viladimir'i dolaşır gördüm. Bir masaya oturdum. Çocuk epey tereddüt ve şaşkınlık geçirdi. Kalbden kalbe yol vardır derler. Fakat bu yollar bazen saçma telkinler ve yanlış telakkiler yüzünden kapanıyor. Viladimir önümden geçerken gayri ihtiyari durakladı, yüzü kızarmış ve hali değişmişti. Benimle alakadar olmasa bu sekte girmezdi. Cesaretimi topladım, ona seslendim.
" Viladimir, asilzadem!.. Tenezzül buyurup masaya oturmaz mısın?.."
İcabet etti ve sevindi bile. Bir müddet, hem de epey bir müddet sessiz kaldık. Söze kim başlayacak ve ne konuşacaktı. Filmin başlamasına yirmi dakika var. Ben bunun yirmi saat olmasını ne kadar İsterdim. Bu sessizliği Viladimir bozdu ve düşüncelerimi allak bullak etti.
" Filmden hoşlanırsın tabii!.. Suzy; Sen yaradılışta iyi kalbli bir kızsın. Tabiatın eli, seni itina ile süslemiş. Müstesna bir güzelliğin var. Fakat sizin şu insanlara olan düşmanlığınız, tarih boyunca insanlara reva gördüğünüz kötülük, berbat ve sakin inançlarınız yok mu, bütün bunlar aramızda birer buz deryası gibi bizi birbirimizden ayırıyor. Hakkınızda işittiğimiz korkunç hikayeler, senin bütün güzelliğini siliyor, perdeliyor. Ve sonra birdenbire sustu. Garsona iki portakal şurubu ısmarladı. Aradan dakikalar geçti. Söz altında kalmak istemiyordum. Cesaretimi kıran şey, bizden olmayan insanların hakkımızdaki kötü nazarları ve kötü düşünceleri idi. Buna rağmen sükunetle kendisine cevap verdim:
" Haksızlık ediyorsun Viladimir. Biz insanlara değil, insanlar bize asırlar boyunca zulüm ettiler. Sürgünler, katliamlar ve hele bugün yapılan poğrumlar nedir, yazık değil mi âciz bir ekalliyete zulüm?"
" Bir noktayı düşün Suzy! Yeryüzünde milyonlarca insan yaşıyor. Bu beşer topluluğun her şeyi bırakıp husûmet ve nefretini yalnız sizin üzerinizde toplamış olması boş bir şey mi?"
Zil çaldı, kapılar açıldı. İkimizin yeri ayrı ayrı idi, sözü yarıda keserek birbirimizden ayrıldık. Bu ayrılışın son olduğuna dair içimde bazı hisler belirdi. Kimbilir?
19 Teşrinisani 1911
Babam eve çok telâşlı ve heyecanlı geldi. Annem sebebini sordu, öğrenemedi. Nihayet yatma zamanı geldiği vakit bunu bize söyledi. Bâzı mojikler Senpetersburg'un kenar mahallelerine taarruz ederek bir çok bîçâre yahudiyi öldürmüşler. Küçük çapta bir pogrum. 'Babamın bize nasihati ve kat'î talimatı: Bu hafta hiç sokağa çıkmayacak, alış verişi evin karşısındaki bakkaldan yapacağız. Bu bir nevi mahbusiyet hali. Ama ne yapacaksın. Muhammed'i, Titos'ü, Buhtunnâsır, Babil'i düşündükçe teselli buluyorum.
17 Kânunuevvel 1911
Bu gece yeni bir haberle, yahud müjde ile, daha doğrusu neticesi nereye varacağı meçhul bir macera haberiyle sarsıldık. Sevindik, ürktük, oynayıp zıpladık ve sonunda başımızı önümüze eğip düşünmeğe başladık. Yarı sevinç, yarı keder ve bir sürü tereddüt içinde kendimizi yatağa attık.
Gece rüyalarımızda yeni ufuklar, yeni beldeler, ümitlerle dolu tatlı hayaller bize gözüktü. Yoksa İsrail oğullarının rüyaları gerçekleşiyor mu? Adonay sen bilirsin bunları!
Babam, anneme kat'î talimat verdi. Fazla eşyaları satın almak için yarın evimize Rabinoviç gelecek. Yolda götüremiyeceğimiz bütün eşyayı ona vereceğiz. Kıymetini kendisi takdir edecek.
Nereye gideceğiz? Adanmış topraklara! Roçild yol paramızı ve oradaki iaşe ve evlerimizin parasını üdüyormuş. İnanılır şey değiî!:. Yeruşalim (Kudüs), ey mukaddes belde! En nihayet sana kavuşuyoruz ha! Bu ne bahtiyarlık.
Babam diyor ki:
" Orada Muhammed'in en sâdık ümmeti Araplar vardır, vahşi, hunhar ve merhametsiz Araplar!.." Ve sonra ilâve ediyor, "bereket versin, şimdi Kudüs'ün sahibi olan Türk İmparatorluğunun başında o müstebit padişah Abdülhamîd yok. Bundan senelerce evvel bu mübarek topraklara göç eden ırkdaşlarımızı yurduna kabul etmeyen, onların hakkını tanımayan, onları vapurlarda açlıktan öldüren Türk hükümdarı. Babam ağzını köpürterek, gözleri yuvasından fırlamış bir halde anneme adeta haykırıyor:
" Irkımıza yapılan bu zulmün altında kalmadık. Bizim kardeşlerimiz, bizim tükenmez hazinelerimiz bu padişahı devirdi. Yakın bir gelecekte Rus Çarı'nı da devireceğiz, hanedanını yok edeceğiz. Mujiklerden, goyimlerden öcümüzü alacağız." Ve hemen Tevrat'ın şu parçasını okudu:
"Ve İsrail kendisine âid olan her şeyle beraber göç etti, ve Bi'rissebâ'ya geldi ve babası İshak'in Allah'ına kurbanlar kesti. Ve Allah'ın İsraile gece rüyalarında şunları söyledi: Jakop, Jakop! Ve o dedi: İşte ben. Ve dedi: Ben Allah, babanın Allahıyım, Mısır'a inmekten korkma! Çünkü orada seni büyük bir millet edeceğim."
Bir heyecan dalgası evimizi kapladı. Gece sabaha kadar uyumadık. Evde hummalı bir hazırlık başladı. Arzı Mev'uda doğru hicret edeceğiz. Bizimle beraber yedi yüze yakın ailenin de göçe iştirak edeceğini babam söyledi. Demek ki; asırlardan beri hayal zannolunan devletimiz hakikat olacak!..
Bir hafta bu heyecan, bu neşe ve buna karışan endişe içinde yaşadık. Babamın büyük bir parası yok. Orada sakın bizi yokluk ve sefalet beklemesin. Üstelik bilmediğimiz yerler, sıcak iklim. Fakat bu düşünceden kaçıyor, onu kendimize saklıyoruz. Böyle bir tereddüd ve yahud kötümserliği babam hissetse bize yapmayacağı yoktur.
Aman yarabbi ne soğuk bir gün. Yağmur insanın iliklerine işleyor. Öğleden sonra sulu ve cıvık bir kar yağıyor. Kasvetli bir gün!.. Esasen aylardan beri ruhum karanlıklara gömülü. Kararsız, ümitsiz ve şaşkın bir haldeyim. Yoksa Viladimir'i, bu bizden olmayan, bizden tiksinen hristiyan çocuğunu seviyor muyum, o da beni seviyor mu? insanlardan niçin böyle türlü düşünceler ve saçma fikirlerle birbirine düşman kesiliyor, birbirinin inancı ve görüşü onları yekdiğerine düşman ediyor, yoksa tabiatta mı var bu? O kadar kararsızım ki... İnsan denilen mahlûk, telkin denilen canavarın tesiri altında, bu muhakkak. Eğer ben, bir yahudi ana, babadan Dünya'ya gelmeyip te meselâ budist bir anadan doğmuş olsa idim, şimdi Dünya'yı bambaşka görecek ve insanları sevecektim, insanlar da bizi sevecekti.
Canımın sıkıntısını gidermek için sinemaya gitmeye karar verdim.Viladimir hiç bir filmi kaçırmaz. Fransiska Bertini'nin bir filmi var onu görmeğe gidiyorum...
...............
Ben talihe ve tesadüfe çok inanırım. Bu inancım bugün bir kat daha arttı. Sinemaya bilet alıp hole girdiğim zaman Viladimir'i dolaşır gördüm. Bir masaya oturdum. Çocuk epey tereddüt ve şaşkınlık geçirdi. Kalbden kalbe yol vardır derler. Fakat bu yollar bazen saçma telkinler ve yanlış telakkiler yüzünden kapanıyor. Viladimir önümden geçerken gayri ihtiyari durakladı, yüzü kızarmış ve hali değişmişti. Benimle alakadar olmasa bu sekte girmezdi. Cesaretimi topladım, ona seslendim.
" Viladimir, asilzadem!.. Tenezzül buyurup masaya oturmaz mısın?.."
İcabet etti ve sevindi bile. Bir müddet, hem de epey bir müddet sessiz kaldık. Söze kim başlayacak ve ne konuşacaktı. Filmin başlamasına yirmi dakika var. Ben bunun yirmi saat olmasını ne kadar İsterdim. Bu sessizliği Viladimir bozdu ve düşüncelerimi allak bullak etti.
" Filmden hoşlanırsın tabii!.. Suzy; Sen yaradılışta iyi kalbli bir kızsın. Tabiatın eli, seni itina ile süslemiş. Müstesna bir güzelliğin var. Fakat sizin şu insanlara olan düşmanlığınız, tarih boyunca insanlara reva gördüğünüz kötülük, berbat ve sakin inançlarınız yok mu, bütün bunlar aramızda birer buz deryası gibi bizi birbirimizden ayırıyor. Hakkınızda işittiğimiz korkunç hikayeler, senin bütün güzelliğini siliyor, perdeliyor. Ve sonra birdenbire sustu. Garsona iki portakal şurubu ısmarladı. Aradan dakikalar geçti. Söz altında kalmak istemiyordum. Cesaretimi kıran şey, bizden olmayan insanların hakkımızdaki kötü nazarları ve kötü düşünceleri idi. Buna rağmen sükunetle kendisine cevap verdim:
" Haksızlık ediyorsun Viladimir. Biz insanlara değil, insanlar bize asırlar boyunca zulüm ettiler. Sürgünler, katliamlar ve hele bugün yapılan poğrumlar nedir, yazık değil mi âciz bir ekalliyete zulüm?"
" Bir noktayı düşün Suzy! Yeryüzünde milyonlarca insan yaşıyor. Bu beşer topluluğun her şeyi bırakıp husûmet ve nefretini yalnız sizin üzerinizde toplamış olması boş bir şey mi?"
Zil çaldı, kapılar açıldı. İkimizin yeri ayrı ayrı idi, sözü yarıda keserek birbirimizden ayrıldık. Bu ayrılışın son olduğuna dair içimde bazı hisler belirdi. Kimbilir?
19 Teşrinisani 1911
Babam eve çok telâşlı ve heyecanlı geldi. Annem sebebini sordu, öğrenemedi. Nihayet yatma zamanı geldiği vakit bunu bize söyledi. Bâzı mojikler Senpetersburg'un kenar mahallelerine taarruz ederek bir çok bîçâre yahudiyi öldürmüşler. Küçük çapta bir pogrum. 'Babamın bize nasihati ve kat'î talimatı: Bu hafta hiç sokağa çıkmayacak, alış verişi evin karşısındaki bakkaldan yapacağız. Bu bir nevi mahbusiyet hali. Ama ne yapacaksın. Muhammed'i, Titos'ü, Buhtunnâsır, Babil'i düşündükçe teselli buluyorum.
17 Kânunuevvel 1911
Bu gece yeni bir haberle, yahud müjde ile, daha doğrusu neticesi nereye varacağı meçhul bir macera haberiyle sarsıldık. Sevindik, ürktük, oynayıp zıpladık ve sonunda başımızı önümüze eğip düşünmeğe başladık. Yarı sevinç, yarı keder ve bir sürü tereddüt içinde kendimizi yatağa attık.
Gece rüyalarımızda yeni ufuklar, yeni beldeler, ümitlerle dolu tatlı hayaller bize gözüktü. Yoksa İsrail oğullarının rüyaları gerçekleşiyor mu? Adonay sen bilirsin bunları!
Babam, anneme kat'î talimat verdi. Fazla eşyaları satın almak için yarın evimize Rabinoviç gelecek. Yolda götüremiyeceğimiz bütün eşyayı ona vereceğiz. Kıymetini kendisi takdir edecek.
Nereye gideceğiz? Adanmış topraklara! Roçild yol paramızı ve oradaki iaşe ve evlerimizin parasını üdüyormuş. İnanılır şey değiî!:. Yeruşalim (Kudüs), ey mukaddes belde! En nihayet sana kavuşuyoruz ha! Bu ne bahtiyarlık.
Babam diyor ki:
" Orada Muhammed'in en sâdık ümmeti Araplar vardır, vahşi, hunhar ve merhametsiz Araplar!.." Ve sonra ilâve ediyor, "bereket versin, şimdi Kudüs'ün sahibi olan Türk İmparatorluğunun başında o müstebit padişah Abdülhamîd yok. Bundan senelerce evvel bu mübarek topraklara göç eden ırkdaşlarımızı yurduna kabul etmeyen, onların hakkını tanımayan, onları vapurlarda açlıktan öldüren Türk hükümdarı. Babam ağzını köpürterek, gözleri yuvasından fırlamış bir halde anneme adeta haykırıyor:
" Irkımıza yapılan bu zulmün altında kalmadık. Bizim kardeşlerimiz, bizim tükenmez hazinelerimiz bu padişahı devirdi. Yakın bir gelecekte Rus Çarı'nı da devireceğiz, hanedanını yok edeceğiz. Mujiklerden, goyimlerden öcümüzü alacağız." Ve hemen Tevrat'ın şu parçasını okudu:
"Ve İsrail kendisine âid olan her şeyle beraber göç etti, ve Bi'rissebâ'ya geldi ve babası İshak'in Allah'ına kurbanlar kesti. Ve Allah'ın İsraile gece rüyalarında şunları söyledi: Jakop, Jakop! Ve o dedi: İşte ben. Ve dedi: Ben Allah, babanın Allahıyım, Mısır'a inmekten korkma! Çünkü orada seni büyük bir millet edeceğim."
Bir heyecan dalgası evimizi kapladı. Gece sabaha kadar uyumadık. Evde hummalı bir hazırlık başladı. Arzı Mev'uda doğru hicret edeceğiz. Bizimle beraber yedi yüze yakın ailenin de göçe iştirak edeceğini babam söyledi. Demek ki; asırlardan beri hayal zannolunan devletimiz hakikat olacak!..
Bir hafta bu heyecan, bu neşe ve buna karışan endişe içinde yaşadık. Babamın büyük bir parası yok. Orada sakın bizi yokluk ve sefalet beklemesin. Üstelik bilmediğimiz yerler, sıcak iklim. Fakat bu düşünceden kaçıyor, onu kendimize saklıyoruz. Böyle bir tereddüd ve yahud kötümserliği babam hissetse bize yapmayacağı yoktur.
Suzi libermanın Hatıra Defteri
- ÖNSÖZ (M. Fazli Akkaya)
- SÖZ BASI (Cevat Rifat Atilhan)
- Alay yaveri Adnan Bey
- Çöller ve Filistin topraklari
- Suzy ve Adnan
- Agac Altinda Bulusma
- Köyün Kahvehanesi
- Rüya âleminin tatli hülyalari
- Gaflet ve Misafirperverlik(!)
- Casuslar Is Basinda
- Pusu ve Gercekler
- Casuslarin Son Dakikari
- Polonya'da Liseli Yahudi Kizi
- Hareketlilik Izleri
- Göç Planlari
- Israil'e Dogru Yolculuk
- Israil'in fedakâr kizlari!
- Casusluk Teskilatina Giris
- Dünya Savasi Kivilcimlari
- Türk Askeri Filistinde
- Muhterem Okuyucu..
- David'in Saltanati!
- Savas Kizisiyor
- Türk'ün Basarilari ve Hainler
- Dipnotlarlar