Casuslarin Son Dakikari
Suzy mahakeme edildiği Kalkilya Köyü'nün bir odasında hapis günlerini derin ıstıraplar ve müthiş kâbuslar içinde geçiriyordu.
Burada ölümün soğuk çehresi ve Azrail'in korkunç hayalinden başka kendisine arkadaş yoktu. Renginin pembeliği kayboldu. Güzelliğinin sihri azaldı ve işlediği büyük cinayetin, oynadığı nankör ve cani rolün bütün siyahlığı ruhuna aksetmiş oldu. Gençliği ve güzelliğine veda edecek, cibilliyetsizliğin ve küfranın cezasın çekecekti. Şehvet, korku ve endişe ile karışık garip bir haleti ruhiye İçinde kıvranmakta ve mukadder saati beklemekte idî.
Öldürttüğü genç delikanlının bedbaht hayali gece uykularında onu vicdan azabının ölümden beter mengenesinde eziyor, kırıyordu. Geceler uzamış, uykusu kısalmıştı. Kış gecelerinin tabiî uzunluğuna uğradığı felâketin azabı da yüklenince rahat uyku kendisine büsbütün haranı olmuştu.
Ve o gün, saatlerce yatağında kıvranmış, korkulu rüyalar görmekten müthiş kâbuslar geçirmekten çekiniyor gibi sabaha kadar gözünü yummamıştı.
Serin sabah rüzgârı sinirleri yatıştırdığı anda yorgunluğu galebe çalıp ta biraz dalmış korkulu rüyalar âlemine dahil olmuştu. Bunlar rüya değil yakında aynen vaki olacak kara mukadderattı.
Kapının önünde toplu ayak seslerinin gürültüsü onu henüz daldığı uykudan uyandırdı. Bunlar onu kısas meydanına götürecek olan askerlerdi.
Kalbi yerinden kopacak gibi idi. Rengi bir anda simsiyah olmuştu. Bütün vücudu köpek gibi titriyodu. Ne var demeğe vakit kalmadan tunç yüzlü bir nefer heykel gibi karşısında belirdi. Ölümle karşı karşıya idi. Büyük günahının sıkleti onun mecalsiz sırtına abanmıştı. Düşmana yetiştirdikleri malûmat yüzünden kanına girdikleri masum askerlerin hayalleri kendisini boğacak gibi idi.
Şu karşısında dikilen asker ona sanki:
" Arkadaşlarımın intikamını alacağız!.." diye haykırıyordu:
" Kalk orospu kalk; ölüm seni bekliyor!.." diyordu.
Bu yağız askerin merhametten ziyade nefret ve istikrahı ifade eden sesi işitildi:
" Haydi giyin, hazır ol!..." dedi.
Casus kız bunun sebebini soracak, tafsilât isteyecek halde değildi. Ne cesareti ne de canı kalmıştı. Dünya kapkara bir zindan olmuş başına göçmüştü.
Pek az sonra bu güzel vücudun yok olması muhakkaktı. Yahudi kızı kendini kaybetti, olduğu yere yıkıldı.
* * *
Karabulutlu ve kasvetli bir sabah. Hafif yağmur çiseliyor. Cephede top gürültüleri erken başlamıştı.
Tayyibe Köyü'nün Önünde, kaatillerin Adnan'ı gömdükeri çalılığın üzerine sıra ile birçok kazıklar çakılmış. Bir takım asker intizar vaziyetinde bekliyorlar... Mücrimler perişan bir kafile halinde ve süngü takmış askerlerin muhafazası altında cinayet mahalline getirildiler.
Suzy'nin ipek saçları ıslanmış ve bedbaht bir intizamsızlıkla dağılmıştı.
Yüzünün pembeliği gitmiş sapsarı, simsiyah bir renk bu casus kızın bütün güzelliğini silmiş, simasına ruhunun bütün çirkinliği ve hıyanetini aksettirmişti.
Ana, baba, kız yan yana birer kazığa bağladılar. Diğer katiller ve casuslar onların sırasındaki kazıklara bağlandılar.
Divan-ı Harb'ın kararı okundu. Canilere bir dilekleri olup olmadığı soruldu. Bir haham son duasını yaptı, canilerin gözleri bağlandı.
Ve yüzbaşı Hüsnü Bey'in gür sesi ıslak ve tenha vadide çınladı:
" Ateşşşş!"
* * *
Mücrimler birer birer kıvrandılar. Suzy'nin ağzından tek söz çıktı: "Adnan!.."
Bu onun son sözü oldu.
Dokuz kurşun casus kızın dolgun ve sert memeleri üzerinden geçmiş bu alçak facia perdesini kapamıştı...
Burada ölümün soğuk çehresi ve Azrail'in korkunç hayalinden başka kendisine arkadaş yoktu. Renginin pembeliği kayboldu. Güzelliğinin sihri azaldı ve işlediği büyük cinayetin, oynadığı nankör ve cani rolün bütün siyahlığı ruhuna aksetmiş oldu. Gençliği ve güzelliğine veda edecek, cibilliyetsizliğin ve küfranın cezasın çekecekti. Şehvet, korku ve endişe ile karışık garip bir haleti ruhiye İçinde kıvranmakta ve mukadder saati beklemekte idî.
Öldürttüğü genç delikanlının bedbaht hayali gece uykularında onu vicdan azabının ölümden beter mengenesinde eziyor, kırıyordu. Geceler uzamış, uykusu kısalmıştı. Kış gecelerinin tabiî uzunluğuna uğradığı felâketin azabı da yüklenince rahat uyku kendisine büsbütün haranı olmuştu.
Ve o gün, saatlerce yatağında kıvranmış, korkulu rüyalar görmekten müthiş kâbuslar geçirmekten çekiniyor gibi sabaha kadar gözünü yummamıştı.
Serin sabah rüzgârı sinirleri yatıştırdığı anda yorgunluğu galebe çalıp ta biraz dalmış korkulu rüyalar âlemine dahil olmuştu. Bunlar rüya değil yakında aynen vaki olacak kara mukadderattı.
Kapının önünde toplu ayak seslerinin gürültüsü onu henüz daldığı uykudan uyandırdı. Bunlar onu kısas meydanına götürecek olan askerlerdi.
Kalbi yerinden kopacak gibi idi. Rengi bir anda simsiyah olmuştu. Bütün vücudu köpek gibi titriyodu. Ne var demeğe vakit kalmadan tunç yüzlü bir nefer heykel gibi karşısında belirdi. Ölümle karşı karşıya idi. Büyük günahının sıkleti onun mecalsiz sırtına abanmıştı. Düşmana yetiştirdikleri malûmat yüzünden kanına girdikleri masum askerlerin hayalleri kendisini boğacak gibi idi.
Şu karşısında dikilen asker ona sanki:
" Arkadaşlarımın intikamını alacağız!.." diye haykırıyordu:
" Kalk orospu kalk; ölüm seni bekliyor!.." diyordu.
Bu yağız askerin merhametten ziyade nefret ve istikrahı ifade eden sesi işitildi:
" Haydi giyin, hazır ol!..." dedi.
Casus kız bunun sebebini soracak, tafsilât isteyecek halde değildi. Ne cesareti ne de canı kalmıştı. Dünya kapkara bir zindan olmuş başına göçmüştü.
Pek az sonra bu güzel vücudun yok olması muhakkaktı. Yahudi kızı kendini kaybetti, olduğu yere yıkıldı.
* * *
Karabulutlu ve kasvetli bir sabah. Hafif yağmur çiseliyor. Cephede top gürültüleri erken başlamıştı.
Tayyibe Köyü'nün Önünde, kaatillerin Adnan'ı gömdükeri çalılığın üzerine sıra ile birçok kazıklar çakılmış. Bir takım asker intizar vaziyetinde bekliyorlar... Mücrimler perişan bir kafile halinde ve süngü takmış askerlerin muhafazası altında cinayet mahalline getirildiler.
Suzy'nin ipek saçları ıslanmış ve bedbaht bir intizamsızlıkla dağılmıştı.
Yüzünün pembeliği gitmiş sapsarı, simsiyah bir renk bu casus kızın bütün güzelliğini silmiş, simasına ruhunun bütün çirkinliği ve hıyanetini aksettirmişti.
Ana, baba, kız yan yana birer kazığa bağladılar. Diğer katiller ve casuslar onların sırasındaki kazıklara bağlandılar.
Divan-ı Harb'ın kararı okundu. Canilere bir dilekleri olup olmadığı soruldu. Bir haham son duasını yaptı, canilerin gözleri bağlandı.
Ve yüzbaşı Hüsnü Bey'in gür sesi ıslak ve tenha vadide çınladı:
" Ateşşşş!"
* * *
Mücrimler birer birer kıvrandılar. Suzy'nin ağzından tek söz çıktı: "Adnan!.."
Bu onun son sözü oldu.
Dokuz kurşun casus kızın dolgun ve sert memeleri üzerinden geçmiş bu alçak facia perdesini kapamıştı...
Suzi libermanın Hatıra Defteri
- ÖNSÖZ (M. Fazli Akkaya)
- SÖZ BASI (Cevat Rifat Atilhan)
- Alay yaveri Adnan Bey
- Çöller ve Filistin topraklari
- Suzy ve Adnan
- Agac Altinda Bulusma
- Köyün Kahvehanesi
- Rüya âleminin tatli hülyalari
- Gaflet ve Misafirperverlik(!)
- Casuslar Is Basinda
- Pusu ve Gercekler
- Casuslarin Son Dakikari
- Polonya'da Liseli Yahudi Kizi
- Hareketlilik Izleri
- Göç Planlari
- Israil'e Dogru Yolculuk
- Israil'in fedakâr kizlari!
- Casusluk Teskilatina Giris
- Dünya Savasi Kivilcimlari
- Türk Askeri Filistinde
- Muhterem Okuyucu..
- David'in Saltanati!
- Savas Kizisiyor
- Türk'ün Basarilari ve Hainler
- Dipnotlarlar