1001 Masal

1001 Masal adı ile yayın hayatına başlayan sayfamız firaz.net altında masal köşemizde devam etmektedir.

Çocuklar için masallar, tarihi kahramanlarımız ve hikayeler yer almaktadır

Stalin'in yargısız infaz emri

Rusya Devlet Başkanı Medvedev'in özel talimatıyla Nisan 1940'ta ülkenin Smolensk kenti yakınlarında Katin ormanında 20 binden fazla Polonya subayının öldürülmesiyle ilgili gizli belgeler gün ışığına çıkarıldı.

Yoldaş Stalin'e başlığı ile yayınlanan eski Sovyet İçişleri Komiserliği'ne ait bir belgede, üst düzey Sovyet yetkililerinin imzalarının bulunması dikkat çekti. Belgede askeritoplama kamplarında çok sayıda üst düzey Polonyalı askerin infazı ile ilgili konunun ele alınması isteniyor. 'Çok gizli' ibaresi bulunan belge ile, 14 bin 700 Polonya subayının esir kampında tutulduğu, Ukrayna ve Belarus topraklarında da toplam 11 bin Polonyalıaskerin bulunduğu ve bunların kurşunadizilmesi konusunun görüşülmesi talep ediliyor.

Cezayir'de yüzbinlerce Müslümanı katlettiler

Afrika'nın hem her yerinde sömürge devletçikler üreten Fransızların katlettiği insan sayısı farklılıklar gösterse de hepsinde aynı vahşi ruh görülmektedir.

Üstelik bu katliamlar Ortaçağ'ın karanlık (!) ortamında değil, 20. Yüzyıl'ın Medeni (!) felsefesinin geliştiği günlerde gerçekleştirildi. Fransızlar, parlamentolarından geçirdikleri "Sözde Ermeni Soykırımı" yasasıyla bizlere insan hakları dersi vermeye kalkışırken ecdadımızı da barbar olarak göstermek istemektedir. Bugünkü sayfamızda Cezayir'deki Fransız işgalinin sebeplerini ve insanlık tarihinin vahşet dizilerinden birini anlatacağız. Fransa'nın katliamlar tarihinde nasıl bir ününün olduğunu, bu sayfadaki birkaç küçük bilgiyle bir nebze anlatabileceğimizi düşünüyoruz.

Parlamentolarından "Sözde Soykırım Yasaları" geçiren vahşilerin tarihi katliamlarla dolu.

Tarihi soykırımlarla dolu Batı medeniyetinin özellikle Osmanlı sonrası Afrikası'nda uyguladığı vahşet bugün örtbas edilmeye çalışılıyor. Bu soykırımlara en büyük örnek ise Fransa'nın, 132 yıl boyunca bir sömürge olarak kullandığı Cezayir'de yaşanan vahşettir.

Fatih Sultan Mehmed Han'ın yadigarı Ayasofya Camii

Emanete sahip çıkamadık

Ayasofya'ya çan takılmasın diye ne zorluklara göğüs gerdi ecdat. Allahu Ekber dağlarında, Çanakkale'de ve Afrika çöllerinde verilen milyonlarca şehide harbe gitmeden önce "Birgün hürriyetimize kavuşunca Ayasofya müze olacak" denilebilir miydi? Türlü oyunların oynandığı bu topraklarda Batılılar kılıçla, topla, tüfekle yapamadıklarını masum(!) bahaneler öne sürerek yapmışlardır. Tamir ve temizlik yapma bahanesiyle "geçici" bir süre ibadete kapatılan Ayasofya Camii'nin türlü senaryolarla müzeye dönüştürülmesi yakın tarihimiz için büyük bir utanç vesikasıdır.

*

O bir remzdir. Türk'ün ruhî ve millî remzi... O, kendisini (Yunan Roma Hıristiyanlık) bilen Garbın, maddede ve mânâda Şarkî Roma İmparatorluğu'na alem... Alem, yani sancak... Bu alem ve sancağı, maddesi ve mânâsı, ruhu ve kılıcıyla deviren Türk, tepesindeki salibi söküp yerine hilâli diktiği gün, o, bizim için de mekân olmaktan çıkmış, ruh olmuştur. Dünyanın kilit noktası İstanbul'da pırıldayıcı bu ruh, kendisini dünya çapında bir aksiyona yönelten ezeli ve ebedi imanın senedidir.

Necip Fazıl Kısakürek

Meşrutiyet'le ne oldu?

Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalanmaya götüren uygulamaların biridir Meşrutiyet'in ilanı. Bu ayki sayfamızda gelişimini anlatmaya çalıştığımız Meşrutiyetin ilanındaki aktörler ise zaman içinde ülkeden sürgün edilmiş, o iyi bildikleri Batılılar tarafından aşağılanarak son günlerini sefalet içinde geçirmişlerdir. Bugün de batı taklitçiliğinde sınır tanımayan, fildişi kulelerde yaşayarak ahkam kesmeye kalkanların bakması gereken en iyi adrestir tarih sayfaları.

Birinci Meşrutiyetin ilanı

Midhad Paşa öteden beri Meşrutiyetin taraftarı idi. Lakin ismini ve bazı kitaplarda medhidini işitmekle hasıl olmuş bir taraftarlık. Midhad Paşa, Meşrutiyet'in Avrupa'ya te'min etmiş olduğu faydaları yalnız görüş, fakat o ümranın diğer saik ve sebeplerini tetkik etmemişti. Sulfato (kinin), her hastalığa, her bünyeye yaramadığı gibi; usul-i meşrutiyetin de her kavme, her istidad-ı milliye müfid olamıyacağını zannederdim; şimdi ise muzır olduğuna kaniim." (Sultan ikinci Abdülhamid Han)

Osmanlı'nın sonunu getiren adam

Bir padişahı tahtından eden ve Osmanlı gibi bir Cihan İmparatorluğu'nu tarihe gömen uygulamaların bir numaralı mimarı Talat Paşa'dır.

Çeşitli vesilelerle Talat Paşa ve arkadaşlarının mel'anetlerini anlatmaya çalıştığımız sayfamızda bugün de onların başka bir icraatının sonucunu göstermeye çalıştık. Dışında kalmamız mümkünken bir oldu-bittiyle dahil olduğumuz Birinci Dünya Savaşı sonrasında ülkemiz düşman çizmeleri altında çiğnetilmiştir. Sebeplerini bir başka yazımızda anlatacağımız Mondros Mütarekesi'nin özellikle maddelerini okurken bugünkü gelişmeleri de gözönünde bulundurmanızı tavsiye ederiz.

Birinci Dünya Savaşı'na girişimizin simgesi: Goeben (Yavuz)

Alman Donanması'nda 1911'de Hamburg tersanelerinde yapılan Moltke sınıfı iki gemiden biri olan SMS Goeben ağır kruvazörü (Yavuz), 1912'de Alman Akdeniz Savaş Filosu'na katıldı.O yıllarda Akdeniz'in en kuvvetli gemisiydi.

"Bu bir Haçlı seferidir"

11 Eylül saldırıları sonrasında Amerika başkanı "Bu bir Haçlı seferidir" manasında bir açıklama yapmış, daha sonra yanlış anlaşıldığını söyleyerek kıvırmaya çalışmıştı.

Daha sonra gelen işgaller ve katliam haberleri Haçlı Seferi benzetmesinin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. Günümüzden 910 yıl evvel Avrupalılar tarafından ilk Haçlı Seferini düzenlenmiş ve binlerce Müslüman türlü işkenceler neticesinde şehid edilmiştir. Bugünkü sayfamızda, Haçlı sürülerinin Kudüs'te gerçekleştirdiği katliamı anlatmaya çalıştık. Bazı batılı tarihçiler Kudüs işgalini anlatırken "Atların göğsüne kadar yükselen kan nehri" ifadesini kullanmışlardır. Bu anlatım, Kudüs'te yaşanan dramı ve Avrupa Medeniyeti'nin(!) hangi değerler üzerine kurulduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.

Açlık ve sefalet içindeki Avrupalı, Doğu'daki zenginliğin hayaliyle birleşti

Komşu devletlerle 'Sıfır sorun' politikası ve Yunanistan

Ziyarette Yunan Hükûmetiínin yüksek misafiri karşılamak üzere 11 yıl önce Türkiye'ye olan husumetini pervasız biçimde göstermiş olan Pangalos'u görevlendirmiş olmasını, en hafif nitelemeyle, görmezden gelinemeyecek ciddi bir diplomatik gaf olarak değerlendiriyoruz.

Türkiye, sınırdaş komşu devlet sayısı yüksek olan devletlerarasında yer almaktadır. Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan (Azerbaycan), İran, Irak, Suriye, Yunanistan ve Bulgaristan Türkiye'nin sınırdaş komşularıdır. Aramızda şimdi ortak sınır kalmamış olmasına rağmen, Rusya da tarihsel olarak Türkiye için bir komşu ülkedir. Keza, dış ilişkilerimizin seyri içinde Romanya, Türkiye'nin komşusu olarak telâkki edilegelmiştir. Akdeniz yoluyla KKTC ve "Güney Kıbrıs Rum Devleti" de Türkiye'nin komşularıdır.

Komşularla sıfır sorun hedefi

İslâm ordusuna sızan casuslar - 2

Ardından: - Çabuk! Allah Resulü'nün (a.s.m.) mescidinden çıkıp geldiğin yere git! Buradan uzak dur ey münafık, diye bağırdı. Böyle bir müdahale beklemeyen Amr b. Kays kızarak nifakını dışa vurdu. Efendimizin faziletinden sitayişle bahsettiği Mescid-i Nebevi'ye hakaret etti.

- Ey Ebu Eyyüb! Sen beni Salebe oğullarının ağılından mı kovuyorsun?! diye bağırdı. Ebu Eyyüb'ün ardından Ammare b. Hazm kalktı. Zeyd b. Amr'ın elerini tuttu. Sırtına sert bir yumruk vurarak yere attı. Zeyd:

- Beni öldürdün, diye acı ile bağırdı. Ammare:

- Allah seni daha beter etsin ey münafık! Allah'ın ahirette senin için hazırladığı azap bundan çok daha şiddetli olacak. Bundan böyle Allah Resulü'nün (a.s.m) mescidine yaklaşma! diye çıkıştı.

Mesud b. Evs'de içlerinde tek genç münafık olan Kays b. Amr'ı kafasından tutup dışarı attı. Hudr kabilesinden biri de Haris b. Amr'ı belinden tutup yere fırlattı. Kays kendi yaptıklarını unutmuşcasına

- Bu ne kabalık ey Ebu Haris! diye sitem etti. Sahabe:

Batı’daki sönmeyen hilâl

Osmanlı dönemi dahil bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Balkanların incisi; Sırpların Boşnaklara uyguladığı soykırım politikalarına rağmen hâlâ sönmeyen bir hilâl gibi dimdik ayakta.

Yıkılan bu köprünün tekrar yapılmasına TİKA, UNESCO ve Dünya Bankası'nın desteği ile 1997 yılında başlanmıştır. Köprünün yapımını Türk şirketi EB-RU üstlenirken, Macar dalgıçlar nehir yatağından orijinal taşları çıkartarak inşaatını gerçekleştirmiştir. 23 Temmuz 2004 yılında Türk ve dünya devletlerinin temsilcileri ile beraber İngiltere Prensi Charles tarafından açılmıştır.Mostar Köprüsü, eski Mostar Şehri ile birlikte 2005 yılında Dünya Miras Listesine eklendi. Mostar Köprüsünün üzerinden bazı sporcular gelerek atlama denemesi gerçekleştirirken bunu gerçekleştirmek için yetkili birimlerden yazılı izin alması gerekiyor.

Japlanica Köprüsü

Neretva Nehri aynı zaman da Hırvatlar ile Boşnakları ayırır. Savaşın bitiminden sonra Hırvatlar kendi bölgelerindeki tepeye Haç koymuşlar. Bu haç Boşnak tarafından net bir şekilde görülebiliyor.

Boşnak Müslümanlar, hayatla bağlarını sıkı tutuyor

Sırpların, dünyanın gözü önünde 1992'den 1995 yılına kadar tarihin ender gördüğü katliamlardan birisini gerçekleştirdiği Saraybosna, Avrupa'nın göbeğinde son asrın en büyük savaş gazisi olarak hayatını sürdürüyor. Ümitsizliğin genlerinde bulunmadığı Boşnak Müslümanlar, travmasını üzerinden atamadıkları soykırıma rağmen hayatla bağlarını sıkı tutuyor.

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463 yılında fethedilen ve Osmanlı'nın 15. yüzyılda egemen olduğu Saraybosna, bayındırlık faaliyetlerine girmesinin ardından Avrupa'nın en büyük Türk kenti olarak adlandırıldı. Saraybosna, bu özelliğini halen sürdürmektedir. Bosna Hersek'in başkenti olan Saraybosna, Miljacka Nehri üzerinde yer alırken etrafı da dağlarla çevrili şirin bir ülke. Saraybosna'nın adı Osmanlı Devleti fethetmeden evvel Vıhbosna'ydı. Osmanlı zamanın da Bosna Saray ya da Saray Ovası olarak adlandırılırken, simdiler de Bosnakça olarak Sarajevo Türkçe olarak Saray Ova şeklinde anılmaktadır.

Bulgaristan'da birkaç gün

Komünist rejim dağıldıktan sonra toplum rehavet içine düşmüş, kapitalizmin hain mantığı insan ruhunu perişan etmişti. Din duygusunu komünizm yok etti, ahlâkı da kapitalizm yedi. Böylece ne olduğu belli olmayan ideallerini yemiş, yok etmiş bir toplum ortaya çıkarılmıştı. Bulgar toplumu bu manada tehlikeli bir mecrada sürükleniyordu.

İstanbul'dan çıktığımızda henüz kar yağmıyordu ama soğuk ve fırtına hayatı menfi manada sıkıntıya sokacak seviyede etkiliydi. Kar ile, Tekirdağ'ı geçtikten sonra karşılaştık. Bir yandan soğuk, bir yandan fırtına bir yandan da kar bize zor anlar yaşattı. Kapıkule'de akşam namazını kılmak için mola verdiğimizde fırtına dinmiş kar durmuştu. Ama soğuk alabildiğine fazlaydı. Yatsı namazının ardından molayı bitirdik ve yola koyulduk.

Bulgaristan'a giriş

Pasaport kontrolleri tamamlandıktan sonra Bulgaristan'a giriş yaptık. Bu arada fırtınaya benzer bir rüzgâr başladı. İnce kepek tarzında yağan kar yere düşmeden kristalleşiyor, aracın far ışığında yaldız gibi parlıyordu. Arada sırada geçen araçlar yoldaki billurlaşmış kar tanelerini savuruyor, anaforlar oluşturuyordu.

Kıbrıs sorunu

AİHM'nin kararı, TMK'nın "pratik ve etkili" bir hukuk yolu olduğunu ve iyi çalıştığını teslim etmektedir. Bu olumlu bir unsurdur. Ancak, "zafer" şeklinde değerlendirilmiş olan bu karar, Kıbrıs sorununu Türkiye ile sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti" arasında bir sorun olarak kabul eden; KKTC'yi yok hükmünde sayan; TMK gibi KKTC'nin kurumlarını dahi Türkiye'nin "hukuk yolu" olarak kabul eden bir zihniyetin ürünüdür.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 8 Kıbrıslı Rum'un Ada'nın kuzeyindeki taşınmaz mallarına ilişkin olarak Türkiye aleyhinde yapmış oldukları başvuru hakkında "kabul edilmezlik" kararı vermiştir.

Çıkan haberlerde ve yapılan yorumlarda, AİHM'nin "KKTC'de kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu'nu (TMK) 'etkin iç hukuk yolu' olarak kabul ettiği; bundan böyle Rumların TMK' dan geçmeden doğrudan AİHM'ye başvurmaları halinde iç hukuk yollarının tüketilmiş sayılmayacağı; bu sebeple de başvuruların kabul edilmeyeceği; Ankara'ya karşı açılmış 1500'ü aşkın Rum mülkiyet davasının da 'iç hukuk yolları henüz tüketilmediği' gerekçesiyle mahkemenin gündeminden düşeceği; bu tarihî emsal kararla KKTC'de işleyen bir hukuk düzeninin mevcudiyetinin ve bunun uluslararası hukuka uygunluğunun AİHM tarafından teyit ve KKTC'deki bir otoritenin meşruluğunun kabul edilmiş olduğu; bu sebeple kararın bir zafer teşkil ettiği" gibi, okununca veya dinlenince bizi Kıbrıs "millî davamız" bakımından sevindiren hususlar yer almıştır.

Mavi marmara gemisindeki MOSSAD ajanları

Güçlü devletle güçlü istihbarat arasındaki ilişkiyi ciddiye alanlar, muhtemel etkileri önemsenmesi gereken hiçbir olayın kendi haline bırakılamayacağını bilirler. Tarihteki örnekleri de bunu gösteriyor. Nasıl mı?

Yazının tamamını okuma fırsatı olmayanlar için öncelikle şunun altını çizelim: Bu yazı, güçlü devletle güçlü istihbarat arasında birbirini tamamlayan ilişkiyi anlatmaktadır.

Örneğin, Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisinde hangi ülkenin istihbarat elemanlarının sayısı fazlaydıysa, o ülkenin gerçekten işini ciddiye alan büyük bir devlet olduğuna hükmedebilirsiniz.

Osmanlı mirası bilgisayar ortamına aktarılıyor

Büyük bir kısmı Avrupa'da olmak üzere Asya ve Afrika kıtaları üzerinde bulunan yaklaşık 20'den fazla ülkeye ait olan ve mülkiyet hakkının tanınarak kayıt altına alınan Osmanlı mirasının tapuları dijital ortama aktarılıyor.

Osmanlı Dönemi Arşiv Belgeleri'nin sergileneceği ''Server Efendi Sergi Salonu'nun açılışını yapan Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Günümüz coğrafyasında, büyük bir kısmı Avrupa'da olmak üzere Asya ve Afrika kıtaları üzerinde bulunan yaklaşık 20'den fazla ülkeye ait olan ve mülkiyet hakkının tanınarak kayıt altına alınmaya başlandığı açıkladı.

Bakan Demir, açılışta yaptığı konuşmada da bir ülkenin, tarihi ve kültür mirası olan hazinelerini muhafaza etmesinin ve bu hazineler ışığında devlet ve millet hayatının hafızasını gelecek nesillere aktarmasının çok önemli olduğunu kaydetti.

Ermeni katliamı belgelendi

Erzurum Tepeköy'de Ermeni çetelerince yapılan katliamı belgelemeye yönelik gerçekleşen kazı çalışmasının raporuna göre, antropolojik tetkiklerde darp ve yanık izi tespit edildi.

Merkeze 8 kilometre uzaklıkta bulunan ve tarihte Ermeni mezalimine şahitlik eden Tepeköy'de Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkez Müdürlüğü, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve Erzurum Müze Müdürlüğü'nün ortak çalışmaları kazı çalışması başlatılmıştı.

Bugün kazı çalışmasıyla ilgili sonuç rapru açıklandı. Toplu mezar kazısının Rus Yarbayı Tverdohlebof'un hatıratında, Emniyet Genel Müdürlüğü Tahkik Heyeti raporunda yer aldığı belirtilirken, köy halkından katliam tanığı Hürrem Safa ve Firak Şahin'in hatıralarından hareketle köyün erkeklerinin bulunduğu toplu mezarın tespit edildiği kaydedildi. Kazının bilimsel olduğu belirtilen raporda antropolojik tetkiklerde darp ve yanık izleri görüldüğü bilgisine de yer verildi. Raporla ilgili şu açıklama yapıldı: