Reformist

İnsanın haddini bilmesi üstün bir meziyettir. Haddini bilmek gibi üstün irfan olamaz. Hadis-i şerifte, "Haddini bilene ne mutlu!� buyurulmuştur. Hatta bazıları bunun önemini bildirmek için, "İslâmın şartı beş, altıncısı ise haddini bilmektir" diye de bir latife ederler. İnsanın haddini bilmemesi büyük bir noksanlıktır. Böylesine üstün bir meziyetten mahrum olanlar kendine de toplumada büyük zarar verirler. Kimin başına ne gelmiş ise haddini bilmediğinden dolayı gelmiştir.

Bunun için, kişi, sınırını iyi bilmeli, çapına göre hareket etmeli, boyundan büyük işlere girişmemelidir. Burnunu her yere sokmamalıdır. Bilmediği konuda ahkam kesmemeli; "Ne oldum delisi" olmamalıdır. Güç ve kapasitesinin üzerinde işlere talip olan herkes sonunda hem rezil hem de perişan olmuştur.
Son yıllarda, manken, şarkıcı, artist, müzisyen... pek çok entel bayanın,�Hidayete kavuşma� gerekçesiyle tesettüre girip İslamı savunduklarını(!) görüyoruz. Ayrıca bu entel bayanların, her birinin dini gazetelerde bir köşe kaptıklarını; sunucu, programcı, bilir kişi sıfatıyla da, TV�lerde İslami programlarda ön planda yerlerini aldıklarını görüyoruz. Bu hızlı entellerimiz bunlarlar da yetinmeyip, İslamı anlatan kitap üzerine kitap yazıp ahkam kesiyorlar..

Diyeceksiniz ki, bunda ne var, sevinilecek gelişmeler değil mi? Evet, sadece görünüşe, görüntüye bakarsak öyle. Fakat, faaliyetlere, konuşmalara, yazılan kitaplara baktığımızda hadlerini fersah fersah aştıklarını görüyoruz. Bu sanatçı; müzisyen, manken, artist bayanlarımızın, kafalarının içinin değişmediğini, değişikliğin sadece başlarını örtmekten ibaret kaldığını üzülerek müşahade ediyoruz.

Gerçekten iyi bir performans gösteriyorlar. Fakat, bu gayret, maalesef, geldikleri çevredeki insanları, içine düştükleri bataklıktan kurtarmaya yönelik değil. Aksine, yeni çevrelerindeki insanların, kafalarını karıştırıp, bunlara geldikleri çevrenin zihniyetini aşılamaya yönelik. Muhafazakâr, mütedeyyin kadınlarımızı sokağa dökmeğe endekslemişler kendilerini.

İstismar ettikleri de, Hz. Hadice, Hz. Aişe ve Hz.Fatıma gibi mübarek insanlar. Bu mübarek validelerimizi kendileri gibi sokağa dökülmüş �Entellektüel� �Siyasi lider� olarak takdim ediyorlar. Müslüman hanımları en hassas noktalarından vurup onları meydanlara çekmek istiyorlar.

Geçenlerde meşhur �Liberal� bir yazarın köşesinde, hararetle böyle bir kitabı tavsiye ettiğini gördüm. (Entelektüel ve siyasi kişilik olarak Hz.Aişe - M.Canan Ceylan)

Beni en çok da, yazının sonunda yaptığı yorum etkiledi. Çünkü önemli ipucu veriyordu. Yorum mealen şöyleydi: � Görüldüğü gibi Müslüman entel kadınlar istediğimiz konuma kendiliklerinden hızla geliyorlar. Başörtüsü ve irtica suçlaması ile üzerlerine gidilmesi bu süreci uzatıyor. Kendi hallerine bırakırsak neticeye ulaşmamız daha çabuk olacak!�

Bu yorum üzerine kitabı alıp, baştan sona dikkatlice okudum. Tahmin ettiğimden daha bozuk ve zararlı gördüm. Aslında hepsini okumaya lüzüm yok.Önsözü okuyunca işin vahameti hemen anlaşılıyor. Çünkü, kitabın yazılmasına destek veren, alkış tutan, mezhepsizliği, reformculuğu yayan kimseler; bilerek veya bilmeyerek dinin temeline dinamit koyanlar. (Prof.Mehmet S.Hatipoğlu, Prof.Mehmet Aydın, Prof.Hayrettin Karaman, Ekrem Sağıroğlu, Ali Bulaç, Yaşar Kaplan)

Sözde hazret-i Aişe validemiz methediliyor, fakat sinsice, bu mübarek annemizin, ulviliği, yüceliği, âlimliği, müctehidliği yok ediliyor. Hafızalara, feminist, müzik, eğlence, süs düşkünü sıradan �entel� bir kadın imajı yerleştiriliyor. Kendisinden, sanki rol arkadaşı gibi, aişe, geldi, aişe gitti gibi saygısızca bahsediliyor. Peygamber efendimizden, dört büyük halifeden ve Eshab-ı kiramdan bahsederken de aynı saygısızlık sürdürülüyor. �Hazreti�, �aleyhisselam�, �Radıyallühü anh� gibi ifadelerle saygı olmayacağı iddia ediliyor.

�Kılavuzu karga olanın.... � diye bir atasözü vardır. Bu entel bayanımız da, Seyyid Kutub gibi, Eshabı kiram ve Türk düşmanı, fitneci, isyancı, sosyalist fikirli birini kendine kılavuz edinmiş, çünkü, hidayetine bu vesile olmuş. Hal böyle olunca başka ne beklenir?