Tarla Faresi ile Kent Faresi
TARLA FARESİ İLE KENT FARESİ
Bir tarla faresi, kentte yaşayan eski bir dostunu, kent faresini köye çağırmış. Kent faresi onu ziyaret edeceğini bildirince de sevinçten havalara uçmuş. Dostunu gerektiği gibi ağırlayabilmek için elinden geleni ardına koymamış. Yüreğini de yuvasını da ona açmış. Bir kenara koyup sakladığı ne varsa, ne kadar bezelye, peynir kırıntısı, fındık varsa hepsini çıkarıp dostuna ikram etmiş. Kent faresi bu, kibar mı kibar, azıcık bir şeyler kemirmiş, o kadar. Yemekten sonra da , “dostum,” demiş, “ bu sıkıcı, bu tatsız yaşama nasıl katlanıyorsun? Buralarda kayalardan, ağaçlardan başka bir şey yok.. Kentte öyle mi ya? Caddeler arabalarla, insanlarla dolu. İnan bana, burada kendini boşu boşuna harcıyorsun. Soluk aldığın sürece yaşamın tadını çıkarmaya bakacaksın. Fare dediğin nedir ki, günün birinde hepimiz ölüp gideceğiz. Benimle gel, sana kenti göstereyim. Yaşamın ne olduğunu kendi gözlerinle gör.”
Tarla faresi dostunun bu sözlerinden etkilenmiş; yola çıkmışlar. Akşam üstü kente, gece yarısına doğru da kent faresinin yaşadığı büyük eve varmışlar. Evde ne evmiş ya! Kadife perdeleri, fil dişi heykelcikleriyle, saraya benziyormuş tıpkı. Masanın üstü, bin çeşit yiyecek atıklarıyla doluymuş; konuklarının yiyemeyip bıraktıkları artıklarla. Ev sahipliği sırası kent faresine gelmiş şimdi. Dostunu ağırlamak için oradan oraya koşturmuş; tarla faresini mor bir yastığa oturtup tabak tabak yiyecek taşımış ona. İkram ettiği her yiyecekten önce kendisi tatmış. Tarla faresi, yaşamındaki bu değişiklikten çok memnunmuş, çok hoşnutmuş. Tam köydeki günlerini, yediği o kırıntıları düşünürken, kapı güm diye açılmış, eğlenceden dönen insanlar girmiş içeri. İki fare, korku içinde hemen yerlerinden fırlayıp bir köşeye sığınmışlar. Derken, birkaç köpek belirmiş; onların havlamalarından ödleri kopan fareler kaçacak delik aramışlar. Sonunda ortalık yatışınca tarla faresi saklandığı yerden usulca çıkmış.
“ İsteyen bu yaşama katlansın,” diye fısıldamış dostuna. “ Ben böyle korku içinde yaşayacağıma, bir lokma kuru ekmek yiyerek yaşarım daha iyi.”
Bir tarla faresi, kentte yaşayan eski bir dostunu, kent faresini köye çağırmış. Kent faresi onu ziyaret edeceğini bildirince de sevinçten havalara uçmuş. Dostunu gerektiği gibi ağırlayabilmek için elinden geleni ardına koymamış. Yüreğini de yuvasını da ona açmış. Bir kenara koyup sakladığı ne varsa, ne kadar bezelye, peynir kırıntısı, fındık varsa hepsini çıkarıp dostuna ikram etmiş. Kent faresi bu, kibar mı kibar, azıcık bir şeyler kemirmiş, o kadar. Yemekten sonra da , “dostum,” demiş, “ bu sıkıcı, bu tatsız yaşama nasıl katlanıyorsun? Buralarda kayalardan, ağaçlardan başka bir şey yok.. Kentte öyle mi ya? Caddeler arabalarla, insanlarla dolu. İnan bana, burada kendini boşu boşuna harcıyorsun. Soluk aldığın sürece yaşamın tadını çıkarmaya bakacaksın. Fare dediğin nedir ki, günün birinde hepimiz ölüp gideceğiz. Benimle gel, sana kenti göstereyim. Yaşamın ne olduğunu kendi gözlerinle gör.”
Tarla faresi dostunun bu sözlerinden etkilenmiş; yola çıkmışlar. Akşam üstü kente, gece yarısına doğru da kent faresinin yaşadığı büyük eve varmışlar. Evde ne evmiş ya! Kadife perdeleri, fil dişi heykelcikleriyle, saraya benziyormuş tıpkı. Masanın üstü, bin çeşit yiyecek atıklarıyla doluymuş; konuklarının yiyemeyip bıraktıkları artıklarla. Ev sahipliği sırası kent faresine gelmiş şimdi. Dostunu ağırlamak için oradan oraya koşturmuş; tarla faresini mor bir yastığa oturtup tabak tabak yiyecek taşımış ona. İkram ettiği her yiyecekten önce kendisi tatmış. Tarla faresi, yaşamındaki bu değişiklikten çok memnunmuş, çok hoşnutmuş. Tam köydeki günlerini, yediği o kırıntıları düşünürken, kapı güm diye açılmış, eğlenceden dönen insanlar girmiş içeri. İki fare, korku içinde hemen yerlerinden fırlayıp bir köşeye sığınmışlar. Derken, birkaç köpek belirmiş; onların havlamalarından ödleri kopan fareler kaçacak delik aramışlar. Sonunda ortalık yatışınca tarla faresi saklandığı yerden usulca çıkmış.
“ İsteyen bu yaşama katlansın,” diye fısıldamış dostuna. “ Ben böyle korku içinde yaşayacağıma, bir lokma kuru ekmek yiyerek yaşarım daha iyi.”
Lafonten Hikayeleri \ Fabl hikayeleri
- Ağustosböceği ile Karınca
- Aslan Payı
- İki katır
- Karga ile Tilki
- Kurt İle Köpek
- Kurtla Kuzu
- Öküz Olmak İsteyen Kurbağa
- Tarla Faresi ile Kent Faresi
- Tavşan İle Kurbağa