Begoviç ve Ekolü
Aliya İzzetbegoviç, �Akla göre, zamana göre din� ekolünün temsilcilerindendir. Bu ekolün temsilcileri, aklı ve vahyi aynı derecede mütalaa ederler. Hatta bazan, aklı vahyin önüne çıkartırlar. Bunlara göre, Kur'an belirli bir zamanda ve belirli bir mekanda indi. O zamanın ve mekanın şartlarını veri olarak kullandı. Zamanın ve şartların değişmesi durumunda dini devam ettirmek için yeni hükümler çıkartmak şarttır.
Nitekim bu ekolün önde gelen temsilcisi Muhammed İkbal, bazı hadislerin tarihsel olduğunu söyler. İkbal�e göre dinin temel amaçları doğrultusunda zamana şartlara göre yeni hükümler konulmalıdır.
Begoviç'te nakli değil aklı esas alanlardan. Herşeyi kendi aklına, mantığına dayandırmaya çalışıyor: Diyor ki, �Hz. Muhammed mağaradan dönmeye mecburdu. Bu dönüşü olmasaydı Hanif olarak kalacaktı. Fakat döndüğü için İslam'ın resulü olmuştur. Bu, dahili ile harici dünyanın, mistik ile aklın, meditasyon ile eylemin karşılaşmasıydı. İslam mistik olarak başlamıştı, siyasi ve devlet fikri olarak devam etti. Din, gerçekler dünyasına girerek İslam oldu.�
Görüldüğü gibi hep akıl akıl. Sanki Resulullah efendimiz bütün bunları kendiliğinden yaptı. Sanki vahiy ile yaptırılmadı.
Begoviç ve diğerleri, kendi akıllarına uygun olarak tasarladıkları sistemi oturtmada, karşılarına yorum yapamayacakları kadar açık bir ayeti kerime engeli çıktığı takdirde, �Tarihsel� yani o gün için geçerli idi; bugün için geçerliliği kalmadı, diyorlar. Nitekim, Begoviç'e göre; Kur'an, evrensel değerlere vurgu yaparak, yeni yorumları zamanın Müslümanlarına bırakmıştır.
Begoviç�in hayran olduğu Seyyid Kutup ta, tarihsellik ile kafasını bozanlardan. "Tarihte oluşmuş mezhep ve akımlar bizim için birer veridirler. Gelecek yüzyıllarda yeni mezhep ve akımların oluşması gerekir..." diyor.
Bu, akla dayalı, felsefi kaynaklı yenilikçilik, reformculuk hareketinin yakın tarihteki belli başlı temsilcileri şunlardır: Mehmet Akif, Sait Halim Paşa, İsmail Hakkı İzmirli, Ömer Rıza Doğrul, Muhammed Abduh, Ali Şeriati, Muhammed İkbal, Fazlur Rahman, Roger Garoudy, Aliya İzzet Begoviç vb. isimler aralarındaki nuanslara rağmen bu çizgiyi temsil etmektedirler.
Bunlara göre, �İslam'ın emir ve yasakları o zamanın şartlarında o zamanın insanları içindi. Aradan asırlar geçti. Bunun için yeni şartlara göre yeni anlayışlar geliştirmelidir. İslam, her devirde yeni bir dille, kendini yeniden inşa ederek insanların karşısına çıkmalıdır. İslamın her toplumsal ve kültürel ortama uygun bir formu geliştirilmelidir. Bu formu ona verecek olan müslüman ilim adamları, müslüman düşünürler, felsefeciler ve sosyal bilimcilerdir...�
Bütün bunlar, vahyi, nakli bir tarafa bırakıp, zamana akla dayalı bir din arayışlarını dile getiren sözlerdir. Dikkat ederseniz, Begoviç ve diğerleri hep akıl üzerinde duruyorlar. Vahiyden, nakilden bahsetmiyorlar. Bunun sebebi şu: Çünkü, vahyin bildirdikleri kesin olarak bellidir. Günümüze kadar nakil yolu ile gelmiştir. Bunu yıkmadıkları takdirde, kendi kafalarından yorum getirip dinde reform yapamayacaklardır. Bunun için, hep akıl üzerinde duruyorlar, aklı ön plana çıkartıyorlarlar. İş akla kalınca da, insan sayısı kadan inanış ortaya çıkacağı için, din diye bir şey kalmayacak ortada!.. Varmak istedikleri son nokta da bu zaten!..
Nitekim bu ekolün önde gelen temsilcisi Muhammed İkbal, bazı hadislerin tarihsel olduğunu söyler. İkbal�e göre dinin temel amaçları doğrultusunda zamana şartlara göre yeni hükümler konulmalıdır.
Begoviç'te nakli değil aklı esas alanlardan. Herşeyi kendi aklına, mantığına dayandırmaya çalışıyor: Diyor ki, �Hz. Muhammed mağaradan dönmeye mecburdu. Bu dönüşü olmasaydı Hanif olarak kalacaktı. Fakat döndüğü için İslam'ın resulü olmuştur. Bu, dahili ile harici dünyanın, mistik ile aklın, meditasyon ile eylemin karşılaşmasıydı. İslam mistik olarak başlamıştı, siyasi ve devlet fikri olarak devam etti. Din, gerçekler dünyasına girerek İslam oldu.�
Görüldüğü gibi hep akıl akıl. Sanki Resulullah efendimiz bütün bunları kendiliğinden yaptı. Sanki vahiy ile yaptırılmadı.
Begoviç ve diğerleri, kendi akıllarına uygun olarak tasarladıkları sistemi oturtmada, karşılarına yorum yapamayacakları kadar açık bir ayeti kerime engeli çıktığı takdirde, �Tarihsel� yani o gün için geçerli idi; bugün için geçerliliği kalmadı, diyorlar. Nitekim, Begoviç'e göre; Kur'an, evrensel değerlere vurgu yaparak, yeni yorumları zamanın Müslümanlarına bırakmıştır.
Begoviç�in hayran olduğu Seyyid Kutup ta, tarihsellik ile kafasını bozanlardan. "Tarihte oluşmuş mezhep ve akımlar bizim için birer veridirler. Gelecek yüzyıllarda yeni mezhep ve akımların oluşması gerekir..." diyor.
Bu, akla dayalı, felsefi kaynaklı yenilikçilik, reformculuk hareketinin yakın tarihteki belli başlı temsilcileri şunlardır: Mehmet Akif, Sait Halim Paşa, İsmail Hakkı İzmirli, Ömer Rıza Doğrul, Muhammed Abduh, Ali Şeriati, Muhammed İkbal, Fazlur Rahman, Roger Garoudy, Aliya İzzet Begoviç vb. isimler aralarındaki nuanslara rağmen bu çizgiyi temsil etmektedirler.
Bunlara göre, �İslam'ın emir ve yasakları o zamanın şartlarında o zamanın insanları içindi. Aradan asırlar geçti. Bunun için yeni şartlara göre yeni anlayışlar geliştirmelidir. İslam, her devirde yeni bir dille, kendini yeniden inşa ederek insanların karşısına çıkmalıdır. İslamın her toplumsal ve kültürel ortama uygun bir formu geliştirilmelidir. Bu formu ona verecek olan müslüman ilim adamları, müslüman düşünürler, felsefeciler ve sosyal bilimcilerdir...�
Bütün bunlar, vahyi, nakli bir tarafa bırakıp, zamana akla dayalı bir din arayışlarını dile getiren sözlerdir. Dikkat ederseniz, Begoviç ve diğerleri hep akıl üzerinde duruyorlar. Vahiyden, nakilden bahsetmiyorlar. Bunun sebebi şu: Çünkü, vahyin bildirdikleri kesin olarak bellidir. Günümüze kadar nakil yolu ile gelmiştir. Bunu yıkmadıkları takdirde, kendi kafalarından yorum getirip dinde reform yapamayacaklardır. Bunun için, hep akıl üzerinde duruyorlar, aklı ön plana çıkartıyorlarlar. İş akla kalınca da, insan sayısı kadan inanış ortaya çıkacağı için, din diye bir şey kalmayacak ortada!.. Varmak istedikleri son nokta da bu zaten!..