Güncel dini meseleler istişare toplantısı
�Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü� projesinin alt yapısını oluşturmak gayesiyle tertiplenen, �Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları� na geçmeden önce bir hatıramı anlatayım:
Cağaloğlu�da iken, �Mezhepler� konusunu tartışmak üzere ilahiyat talebesi bir genç ziyaretime gelmişti. Bu konuları konuşurken ikindi vakti geldi. Beraber Sultanahmed Camiine gittik. Şadırvanda abdest alıp, cemaate dahil olduk.
Namazdan sonra, caminin bahçesinde de bu konuları konuşmaya devam ettik. Kendisine dedim ki, �Bak, sen hiçbir mezhebe bağlı olmadığını söylüyorsun fakat, dikkat ettim, abdestini tamamen Hanefi mezhebine göre aldın. Mesela, Maliki mezhebinde başın tamamı mesh edilir, sen Hanefi mezhebinin bildirdiği şekilde dörtte birini mesh ettin. Yine namazda dikkat ettim, imamın arkasında Fatiha okumadın, diğer mezheplerde Fatiha okumak gerekir, Hanefide okunmaz... Bu nasıl iştir, hem Hanefi değilim diyorsun hem de ibadetlerini Hanefiye göre yapıyorsun. Tabiri caiz ise sen, İmam-ı azam hazretlerinin arabasına binip yol alıyorsun fakat bunu inkar ediyorsun. Madem ki mezhepleri kabul etmiyorsun, otur kendine göre bir ibadet şekli koy ortaya. Buna lüzüm yok diyemezsin, çünkü Kur�an-ı kerimde, Hadis-i şeriflerde net olarak bunlar bildirilmemiştir.�
Bu anekdottan sonra, Diyanetin ��Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları� yani �Dinde reform� toplantısına gelmek istiyorum. Toplantıda alınan kararlara bakıldığında, mezheplerin tamamen devre dışı bırakıldığı, mezheplerin yok farzedildiği açık şekilde görülüyor. Halbuki, mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür. Şimdi bu toplantıya katılanlara yukarıdaki soruyu sormak istiyorum;
Siz namazınızı nasıl kılıyorsunuz, kendi tespitlerinize göre mi yoksa ana babanızdan öğrendiğiniz Hanefi mezhebine göre mi? Tabii ki bu sorum namaz kılanlar içindir. Pek çoğunun namaz kılmadığını biliyorum.
Alınan kararlar kendi içinde çelişiyor. Bir taraftan, Kur�an- sünnet ölçü alınmıştır, deniliyor, diğer taraftan beşinci maddede � Doğrudan Kur�an�dan ve hadislerden çözüm üretilmesi de teorik ve pratik açıdan bazı olumsuzluklar taşıyacaktır� ifadesine yer veriliyor.
Kararların, hadislerin ve âyetlerin zorlama yorumlarıyla alındığı belli. Bilhassa, açık âyet-i kerimelere rağmen, kadın-erkek eşitliği; kadının şahidliği, mirasın bölünmesi, kadının özürlü iken ibadet edebileceği gibi hususlar zamana uydurulmaya çalışılmıştır. Açıkca ifade edilmese de bazı ayetlerin bugün geçerliliğini yitirdiği ima edilmektedir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Son birkaç yıldır, değişik kesimlerden çıkan çatlak seslere resmiyet, meşruiyet kazandırıldı. Mezheplerin yok farzedilmesiyle, dinsizliğe köprü kuruldu. Refom için mücadele edenlere gün doğdu.
Katılımcılardan Yaşar Nuri Öztürk, �Alınan kararlar devrim niteliğindendir� diye memnuniyetlerini bildirdi. Devrim bir şeyi yıkmak, yerine başka bir şey koymak demektir. Bundan da anlaşılıyor ki, 1400 yıldır devam ede gelen, milyonlarca alimin, evliyanın, asıl kaynaktan; Resulullahtan, Eshabı kiramdan alarak bize ulaştırdıkları, İslamiyeti bir tarafa bırakıp, ortaya yeni bir inanış biçimi, �yeni bir din� ortaya konulmaya çalışılmaktadır.
Aslında bu tür çalışmalar yeni değildir. Bugünkü reformcuların fikir babaları olan, her fırsatta övgülerle göklere çıkardıkları Kursevî, Ş. Mercani, Musa Carullah... gibi kimseler tarafından Türkistan�da da dinde reform hareketi başlatılmıştı. 1917�de Moskova�da yaptıkları toplantıda açıkca,� Unutmayınız ki, Kur�anın bazı kuralları eskimiştir. Bunları tarihin malı saymak lazım...� denilmişti. ( Rusya�da Birinci Müslümanlar Kongresi Tutanakları- Kültür Bakanlığı yayınları sh.394)
Bizde de, 1928�de ilahiyatçıların öncülüğünde bugünkü gibi bir rapor hazırlanarak, Reform hareketi başlatılmıştı. Müslüman halkın tepkisi ile karşılaştığı için bu hareket tutunamamıştı. Osmanlı ilmi ve terbiyesi ile yetişmiş âlimlerin ve halkın olması sebebi ile reform hareketleri kabul görmedi. Şuna inanıyorum ki, bugün de, halkımız 15 asırlık geçmişi, birikimi bir çırpıda çöpe atıp bu reform hareketine destek vermeyecektir. Reformcular kendileri çalıp kendileri oynayacaktır.
Cağaloğlu�da iken, �Mezhepler� konusunu tartışmak üzere ilahiyat talebesi bir genç ziyaretime gelmişti. Bu konuları konuşurken ikindi vakti geldi. Beraber Sultanahmed Camiine gittik. Şadırvanda abdest alıp, cemaate dahil olduk.
Namazdan sonra, caminin bahçesinde de bu konuları konuşmaya devam ettik. Kendisine dedim ki, �Bak, sen hiçbir mezhebe bağlı olmadığını söylüyorsun fakat, dikkat ettim, abdestini tamamen Hanefi mezhebine göre aldın. Mesela, Maliki mezhebinde başın tamamı mesh edilir, sen Hanefi mezhebinin bildirdiği şekilde dörtte birini mesh ettin. Yine namazda dikkat ettim, imamın arkasında Fatiha okumadın, diğer mezheplerde Fatiha okumak gerekir, Hanefide okunmaz... Bu nasıl iştir, hem Hanefi değilim diyorsun hem de ibadetlerini Hanefiye göre yapıyorsun. Tabiri caiz ise sen, İmam-ı azam hazretlerinin arabasına binip yol alıyorsun fakat bunu inkar ediyorsun. Madem ki mezhepleri kabul etmiyorsun, otur kendine göre bir ibadet şekli koy ortaya. Buna lüzüm yok diyemezsin, çünkü Kur�an-ı kerimde, Hadis-i şeriflerde net olarak bunlar bildirilmemiştir.�
Bu anekdottan sonra, Diyanetin ��Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları� yani �Dinde reform� toplantısına gelmek istiyorum. Toplantıda alınan kararlara bakıldığında, mezheplerin tamamen devre dışı bırakıldığı, mezheplerin yok farzedildiği açık şekilde görülüyor. Halbuki, mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür. Şimdi bu toplantıya katılanlara yukarıdaki soruyu sormak istiyorum;
Siz namazınızı nasıl kılıyorsunuz, kendi tespitlerinize göre mi yoksa ana babanızdan öğrendiğiniz Hanefi mezhebine göre mi? Tabii ki bu sorum namaz kılanlar içindir. Pek çoğunun namaz kılmadığını biliyorum.
Alınan kararlar kendi içinde çelişiyor. Bir taraftan, Kur�an- sünnet ölçü alınmıştır, deniliyor, diğer taraftan beşinci maddede � Doğrudan Kur�an�dan ve hadislerden çözüm üretilmesi de teorik ve pratik açıdan bazı olumsuzluklar taşıyacaktır� ifadesine yer veriliyor.
Kararların, hadislerin ve âyetlerin zorlama yorumlarıyla alındığı belli. Bilhassa, açık âyet-i kerimelere rağmen, kadın-erkek eşitliği; kadının şahidliği, mirasın bölünmesi, kadının özürlü iken ibadet edebileceği gibi hususlar zamana uydurulmaya çalışılmıştır. Açıkca ifade edilmese de bazı ayetlerin bugün geçerliliğini yitirdiği ima edilmektedir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Son birkaç yıldır, değişik kesimlerden çıkan çatlak seslere resmiyet, meşruiyet kazandırıldı. Mezheplerin yok farzedilmesiyle, dinsizliğe köprü kuruldu. Refom için mücadele edenlere gün doğdu.
Katılımcılardan Yaşar Nuri Öztürk, �Alınan kararlar devrim niteliğindendir� diye memnuniyetlerini bildirdi. Devrim bir şeyi yıkmak, yerine başka bir şey koymak demektir. Bundan da anlaşılıyor ki, 1400 yıldır devam ede gelen, milyonlarca alimin, evliyanın, asıl kaynaktan; Resulullahtan, Eshabı kiramdan alarak bize ulaştırdıkları, İslamiyeti bir tarafa bırakıp, ortaya yeni bir inanış biçimi, �yeni bir din� ortaya konulmaya çalışılmaktadır.
Aslında bu tür çalışmalar yeni değildir. Bugünkü reformcuların fikir babaları olan, her fırsatta övgülerle göklere çıkardıkları Kursevî, Ş. Mercani, Musa Carullah... gibi kimseler tarafından Türkistan�da da dinde reform hareketi başlatılmıştı. 1917�de Moskova�da yaptıkları toplantıda açıkca,� Unutmayınız ki, Kur�anın bazı kuralları eskimiştir. Bunları tarihin malı saymak lazım...� denilmişti. ( Rusya�da Birinci Müslümanlar Kongresi Tutanakları- Kültür Bakanlığı yayınları sh.394)
Bizde de, 1928�de ilahiyatçıların öncülüğünde bugünkü gibi bir rapor hazırlanarak, Reform hareketi başlatılmıştı. Müslüman halkın tepkisi ile karşılaştığı için bu hareket tutunamamıştı. Osmanlı ilmi ve terbiyesi ile yetişmiş âlimlerin ve halkın olması sebebi ile reform hareketleri kabul görmedi. Şuna inanıyorum ki, bugün de, halkımız 15 asırlık geçmişi, birikimi bir çırpıda çöpe atıp bu reform hareketine destek vermeyecektir. Reformcular kendileri çalıp kendileri oynayacaktır.