Kürtleri önce İngilizler zehirli gazla bombaladı

Çanakkale Zaferi’nin yıldönümüyle Irak işgalinin yıldönümü aynı dönemde anılırken neler hatırladık? İşgalin ağır faturası, yaşanan trajedi ile Çanakkale Savaşı’nın dehşetini ve Çanakkale’yi yeniden hatırlamanın zaruretini birlikte yaşadık. Neden? Bizleri bu kader birliğine iten sebepler neler? Çanakkale ile Irak arasındaki bağ, sadece Çanakkale Şehitliği’nde yatan Musullu, Bağdatlı, Basralı şehitlerle mi sınırlı?

Henry C K Liu, Mart 2004 tarihinde yayınladığı “Geopolitics in Iraq and old Game” adlı çalışmasında, Irak’ın jeopolitiğini Çanakkale’den başlatıyor. Kırım Savaşı’nın Osmanlı topraklarında yaşanan bir Avrupa içi paylaşım savaşı olmasından, Osmanlı’nın bu tarihten itibaren inisiyatifi kaybedip Avrupa için rekabetin bir malzemesi oluşundan, Birinci Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu planlamalarından, petrol oyunundan Irak’ın ele geçirilmesine kadar gelişen olaylar, bugün kaldığı yerden devam etmiyor mu? O zaman, Irak’ta yaşanan kaosu, bölünmeyi, iç çatışmayı, yağmayı ve Irak sonrası olabilecekleri ta o zamanlardan başlayarak anlamamız gerekmiyor mu?

Çünkü bugün yaşananlar aynı büyük oyunun birer parçası. Aktörler aynı, kurbanlar aynı, coğrafya aynı, hedefler aynı. Irak için duyduğumuz kaygıyla Çanakkale için duyduğumuz gururun kaynağı aynı. “26 bölge ülkesinde yaşanacak değişim”le Osmanlı sonrası Ortadoğu dizaynı arasındaki bağlantı aynı. Çanakkale Savaşı’yla Bağdat, Musul ve Basra vilayetlerinin birleştirilmesi arasındaki bağ neyse, Irak’ın parçalanmasıyla gelecekte yaşanacak yeni Çanakkaleler arasındaki ilişki de aynı. Hafızalarımızdaki Irak, Saddam’la başlarken İngilizlerin 2003 yılında ülkeye girer girmez Kut bölgesine gidip şehitlerini bulması bile hafızalarımızı yenilemeye yetmedi. Orada ölen İngilizler kimlerle savaşmıştı. Orada, o savaşta kaç Osmanlı askeri şehit olmuştu? Bizim şehitlerimiz nerdeydi? O savaş hangi tarihte yaşanmıştı? Yüzyıllar önce mi? Yoksa doksan yıl önce mi? Peki biz doksan yıl öncesini neden hatırlamayız?

Bağdat’ı savunanların aslında Şam’ı savunduğunu, İstanbul’u savunduğunu, Halep’i savunduğunu anlayabilmek için doksan yıl öncesini hatırlayabiliyor olmamız gerekiyor. Yoksa, Saddam’ın zulümlerinden, işgal sonrası Irak’taki yatırımlarımızdan, müteahhitlik hizmetlerinden öte bu coğrafyanın bizim için hiçbir anlamı olmayacak?

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı topraklarının en ateşli bölgelerine bakalım. Aynı bölgeler bugün yine çatışma alanları olarak öne çıkıyor, savaş alanına dönüşüyor ya da dönüşmek üzere. Çanakkale’de 32 bölgeden gelenler, ülkelerini savunmak için şehit oldular. Şimdi o şehitlerin yurtları, toprakları yeniden büyük bir oyunun parçaları oluyor. Hâlâ kaderlerinizin bir olduğunu, geleceğimizin aynı olduğunu anlayamıyoruz. Hâlâ Bağdat ile İstanbul’un, Bağdat ile Şam’ın ortak kaderini kavrayamıyoruz. Bugün kazanmış gibi görünenlerin yarın aynı akıbeti yaşayacaklarını anlayamıyoruz.

Aynı Irak, Çanakkale Savaşı’ndan iki yıl sonra İngilizlerin eline düştü. 1917′de Osmanlı’ya karşı İngilizlere destek veren Basralılar, üç yıl sonra İngilizlere karşı direniş başlattı. Bugün ABD ile işbirliği yapıyormuş gibi görünen Basralıların birkaç yıl içinde ABD’ye karşı direniş bayrağı açmayacağını kim söyleyebilir? 1920′de başlayan Irak direnişini ne kadar hatırlıyoruz? Osmanlı’nın çekilmesinden üç yıl sonra İngiliz işgalcilere karşı neden direnişe geçmişlerdi ve başlarına neler geldi?

Bir bağlantı kuralım: Saddam Hüseyin Halepçe’de binlerce Kürt’ü zehirli gazlarla yok etti. Irak ve İran askerlerinin çatışma alanı olan Halepçe’de herkes kimyasal silah kullandı. Acaba Saddam’ın zehirli gazlarıyla mı daha çok insan öldü yoksa İngiltere’nin mi?

Direnişi kıramayan İngiltere’nin Savaş Bakanı Winston Churchill’in yeni savaş taktiği bugün ABD’nin uyguladığı “shock and awe” yani “şok ve dehşet!” Köyler, kasabalar ağır bombardıman altına alındı. Churchill açıkça zehirli gaz kullanma talimatı verdi. Çanakkale’de olduğu gibi. “Zehirli gaz kullanmanın iğrençliğini anlamam. Bu barbarlara karşı gaz kullanılmasını şiddetle istiyorum” demişti. Köyler zehirli gazla bombalandı. Tam bir kitlesel kıyım yaşandı. Erkekler, kadınlar, çocuklar kimyasal silah kullanılan köylerden kaçmaya çalışıyordu. Kaçanlar İngiliz uçakları tarafından acımasızca katlediliyordu. İngiliz Hava Kuvvetleri, düzenli bir şekilde Şii, Sünni ve Kürt ayırımı yapmadan, köyleri zehirli gazla bombalıyordu…

İşte Irak Saddam’ın kitle imha silahları olduğu iddiasıyla aynı güçler tarafından işgal edildi. Avustralya’dan Çanakkale’ye gönderilen askerlere, “Eğer Türkleri orada durduramazsak buraya kadar gelecekler” denmesi gibi, komik yalanlarla…

O katliamları yapanlar şimdi bazılarına özgürlük dağıtıyor. Çanakkale’de şehit verenler şimdi bu yalanlara kanıyor. Oysa kaderimizi birleştiren yine Çanakkale. Yarın Basra Körfezi’nde yeni bir Çanakkale yaşanmayacağını kim garanti edebilir?

yenişafak

Konular