31 MART ASKERÎ DARBESİ NASIL ÇIKMIŞTI

Lakin 31 martın şimdi kullandığımız takvime göre 13 Nisan olması gerekiyor.Konu anlatımlarına baktığımızda 13 nisanı hatırlayan bile yoktur.

Canım,ne önemi var,tarih hatasının. Olay önemli deyip, teselli olabiliriz.Tarih hatası yapanların bilgi ve yorum hatasından ne kadar uzak kalabileceklerini nereden bilebiliriz.Bu durumları onları hataya yaklaşık duruma taşımak ihtimali ile karşı karşıya bırakır.

Meşhur olayın doğru tarihi 13 Nisan 1909’dur.

Bu konuda yorum yapmayacağım.Zamanı yaşamış ehil bir zatın anlattıklarını takdim görevi yapacağım.Ancak bu satırları okuyanların meseleye cidden önem vermelerini her yıl tekrarlanan istismarlara dikkat etmelerini isteyeceğim.

“31 Mart Salı günü (13 Nisan 1909 ) İstanbul şiddetli silah sesleri ile uyandı.Kulakları patlatan bu sesler Ayasofya tarafından geliyordu.

“31 Mart Vak’ası” sabaha karşı başlamıştı.Bu isyan, evvelce Sadrazam Kamil Paşa’nın yerlerine göndermek istediği dördüncü Avcı Taburlarından çıkmış,diğer askerlere de sirayet etmişti.

“Meşrutiyet muhafızı” diye İttihat ve Terakki’nin Makedonya’dan getirmiş olduğu Avcı Taburları,üçüncü ordunun askerleri idi.Üçüncü ordu ise 1908 inkılabına kendi eseri olarak bakıyordu.

Cemiyet,Avcı Taburlarını fazla şımartmıştı.Padişah askeri sayılan diğer askerler,bakımsız olduğu halde ,avcı Taburlarının kıyafetleri muntazam,cepleri paralı idi.Kendi zabitlerinden başkalarına hiç selam vermezler,istedikleri gibi hareket ederlerdi.Bunlar az zaman içinde İstanbul’un imtiyazlı bir sınıfı oluvermişlerdi.

31 mart İsyanının bu şımarık Avcı Taburlarından çıkışı,hele tecavüz hareketinin İttihat ve Terakkiye karşı yöneltilmiş bulunuşu aklın alamayacağı bir muamma,muhakkak kanlı bir politika oyunu idi.Çünkü Hareket Ordusunun otoritesine dayanarak Abdülhamid’in saltanatına son veren İttihat ve Terakki,Örfi idare sayesinde diktatörlüğünü eline aldıktan sonra :-“31 Mart Va’kasının Padişah tarafından çıkartıldığını ,Abdülhamid’in Ecnebi bankalarından getirttiği iki milyon lirayı dağıtarak askerlerle softaların elde edildiği “masalını ortaya atmış,zamanının tarih kitaplarına da geçirterek umumi efkarı şaşırtmıştı.Halbuki ; hadiseler ilim ışığı altında ,mantık çerçevesi içinde incelendiği zaman hakikatin hiç de böyle olmadığı meydana çıkmaktadır.

Hüseyin Hilmi Paşadan sonra kurulan Tevfik Paşa kabinesinin Maarif Nazırı Abdürrahman şeref Efendi bir makalesinde:

31 Mart isyanında Hakan-ı Sabık’ın(yani Abdülhamid’in)methali olmadığı muhakkakattandır.”diyerek bu tarihi hakikate temas ettiği zaman ittihat ve Terakki’nin sadık müdafii Hüseyin Cahit(Yalçın)telaşa düşmüş,tanin Gazetesinde büyük üstadın bu kanaatini”bir zuhul eseri” olarak göstermeye çalışmıştı.Halbuki hocamızın bu yazısı daha sonra basılan bir kitabında hiç değişmeden çıktı.

Esasen Abdürrahman Şeref Efendi yazılarını zamana göre ayarlayan tarihçilerimizden değildi.

Meşhur tarihçi Murat Bey der ki:

__Avcı Taburları bütün mevcudiyetleri ile Cemiyete bağlı idi.Ya hariçten biri cemiyet namına Avcı taburları içinde dolap çevirerek onları iğfal etmeye muvaffak oldu,yahut Cemiyet Erkanından bazıları onları muayyen maksatlarla tahrik ettiler.

31 Mart Va’kası İttihat ve Terakki’nin Avcı Taburlarını yerleştirdiği “Taşkışla”dan patlak verdi.

Sabahın erken saatlerinde,görünüşte subaysız olarak çavuşların kumandasında kışlalarından çıkan asiler,Ayasofya Meydanında toplanmışlardı.Diğer askerler de bunlara katılınca kuvvetleri arttı.

Ayasofya meydanını dolduran asiler havaya yaylım ateş savuruyorlardı,”ŞERİAT İSTERİZ”diye bağırıyorlardı.

Askeri isyan,İstanbul ahalisine dehşet verdi.Umum asker birkaç Çavuşun ve bilhassa Hamdi Çavuşun elinde idi.Bunlardan birisinin işareti şehri yağma etmeye kafi idi.Bereket versin ki öyle olmadı.Asker hiç bir şeye dokunmadı.Daha sonra (ertesi günü İttihatçı gazetelerden)Tanin ve Şuray-ı Ümmet idareleri yağma edildi.Bu gazetelerin düşmanları bir kaç kişinin teşviki ile bu iki matbaa başı bozuklar tarafından yağma edilmişti.Ortalığa dehşet veren yağma değil,askerin havaya devamlı olarak kurşun sıkması idi.Askerin ağzından “Şeriat İsteriz!”gibi matalip varsa da (Meşrutiyet istemeyiz)diye hiç bir ses çıkmıyordu.

Tarih ile uğraşanlar pekala bilirler ki ;Avrupa İsyanları hep “HÜRRİYET İSTERİZ!”diye çıkardı.Milli tarihimizde ise bu hareketler “ŞERİAT İSTERİZ!” şeklinde oluyordu.Esas da her iki ayaklanma da haksızlığa karşı yapılıyordu.Adaleti Avrupa,hürriyetten bekliyor,biz de ise bu adaleti şeraitin sağlayacağı inancı hakim bulunuyordu.

Mizancı Murat Bey şu mühim sırrı ortaya koymuştur:

31 Mart Askeri Kıyamı ,zahirde Avcı Taburlarının Çavuşları kumandasında idi.Başları olmayan bu asi kitlenin intizamı dikkati, merakı çekiyordu.Mizan idarehanesinden bölüklerin tavır ve hareketlerine dikkat ettim.Üçüncü sıranın başında borazan neferi vardı.Onun yanındaki nefer dirseği ile borazana dürterse boru çalınırdı.Bu neferler borazanların yanlarında birer ikişer hatta üçer olarak her geçen bölükte gidiyorlardı.Bunların nefer kıyafeti giymiş zabitler olduklarına hükmettim.Matbaada bulunan beş altı kişi de bunu gördü,teslim etti.Biraderzademi sokağa gönderdim.Bir çeyrek saat sonra geldi.Dediğiniz doğrudur.Sapancalı filan beyin oğlu filanı gördüm,sıradan ayrıldı,kendini gördüğümü ifşa etmememi rica etti.,dedi.”

“Hassa ordusu kumandanı Mahmut Muhtar Paşa ihtilali daha başında iken bastırmak istemiş,fakat;harbiye Nazırı Rıza Paşa hiç bir emir vermeye cesaret edememiş,Sadrazam Hilmi Paşa da azim bir tereddüt içinde ne yapacağını şaşırmıştı.Burada efrad-ı asiye diğer efradı cebren çıkarıp Ayasofya meydanına götürmek istiyordu.”

31 Mart sabahı Darülmuallimin-i Aliye’ye gitmek üzere sokağa çıkmıştım.Elimde Şemsiyem,cebimde iktisat formları vardı.Divan yolundan Sultan Mahmut Türbesi arkasındaki mektebime yol bulup geçemedim.Beyazıt Meydanı’na döndüm.Harbiye nezaretindeki askerler,henüz meydanı dolduran asilere katılmamıştı.Büyük kapı kapalı idi.Fakat;içerdeki hükümet askerleri ile dışarıda bulunan asiler birbirilerine karşı silah çekmiş,demir parmaklıklar arasından süngü süngüye gelmiş bulunuyorlardı.O zaman;Osman Habip Bey(Vefa Lisesi Fizik Öğretmenliğinden emekli)benim gibi yüksek öğretmenli idi.Bu manzara karşısında dayanamadı.Milli hamiyet coştu:

__Yahu,ne günlere kaldık!İki Türk askeri süngü süngüye gelmiş,birbirlerini boğazlayacaklar!diye bağırıyor,yırtınıyordu.

Bir aralık devlet kuvvetleri,Harbiye Nezaretinin (İstanbul Üniversitesi)büyük kapısından dışarı fırlamış,asileri Divan yoluna kadar püskürtmeye muvaffak olmuştu.

Mahmut Muhtar Paşa der ki:

__Vak’a bidayeti zuhurunda pek ehemmiyetsiz ve askeri daireyi itaate ithal etmek mümkün iken şiddetli tedbirler ittihazı men edilmiş olması hasebi ile tevessü eylemiş ve tahribatını icra için önünde bir mania görmemeye başlamıştır.

Fakat çok geçmeden asi askerler Harbiye Nezaretinde bulunan alay efradını da kandırmaya muvaffak oldu.Artık hükümetin elinde hiç bir kuvvet kalmamıştı.Bütün harekatı Avcı Taburlarından iki çavuş(Hadi,hazım Çavuşlar)idare ediyordu.

O zaman Mebuslar Meclisi ile Adliye Nezareti Ayasofya’da eski(yanan )Adliye Sarayında bulunuyordu.Sarayın önünde kahvehaneler vardı.Arka yollardan dolaşarak Adliye kahvelerine kadar sokuldum.Meydanı seyre koyuldum.Mebuslar birer ikişer meydandan geçerek meclise geliyordu.O gün yetmiş kadar mebus gelebilmişti.Uzaktan bembeyaz bir kafile göründü.Hocalar geliyordu.Kafilenin etrafında askerlerin kasaturaları parlıyordu.Hadiseden sonra tanıdık hocalara sordum.Aldığım cevap pek manalı idi.İsyanın başlangıcında nasıl diğer askerler Avcı Taburlarının zoru ile iştirak ettirmişlerse başı sarıklı hoca efendiler de aynı tehdit karşısında kalmışlardı.Süngülü askerler medreseleri birer birer dolaşmış hocalarla talebeyi süngü kuvveti ile çıkararak Ayasofya meydanına sevk etmişlerdi.

O zaman bir fotoğrafçı meydanın manzarasını tesbit etmiş olsaydı çekeceği fotoğrafisinde askerlerle hocalardan başka kimseyi göremeyecekti.Bu hal Abdülhamid’e isnat edilen “PADİŞAH PARA DAĞITARAK ASKERLERLE SOFTALARI ELDE ETTİ!”iftirasının iç yüzünü ne güzel anlatır.Tarihte süngü kuvvetine boyun eğmeyen kahramanlar çok değildir.1789 Fransız ihtilalinde bile meclisi dağıtmak isteyen Kral 16.Lui’nin teşrifat memuruna karşı meşhur mebus”Mirabo”şunları söylememiş miydi?

__Biz buraya milletin arzusu ile geldik .Bizi buradan ancak süngü kuvveti çıkarabilir

” diye çıkışmamış mıydı?

31 Mart asileri Meclise verdikleri liste ile :

1-Şeriatin tatbikini

2-Cemiyet adamlarından bazılarının (Reis Ahmet Rıza ile Mebus Hüseyin Cahid)in teslimini ,alaylı zabitlerin yerlerine tayinini,

3-Sadr-ı azamın,Harbiye Nazırının, Mahmut Muhtar Paşa’nın, Taşkışla kumandanının değişmesini

4-Sadarete Kamil Paşa’nın ,Harbiyeye Nazım Paşa’nın getirilmesini umumi af ilanını istiyorlardı.

Dikkat edilirse asilerin mebuslar meclisine saygısızlığı, meşrutiyete tecavüzleri görülmüyordu.Yalnız Lazkiye mebusu Emir Arslan Hüseyin Cahid zannı ile süngülendi.Adliye Nazırı Nazım Paşa da Ahmet Rıza’ya benzetildiği için aynı akibete uğratıldı.

Lazkiye mebusunun tüyler ürpertici ölüm hadisesi gözümün önünde cereyan etti:Uzakta bir araba duruyordu.”Cahit geliyor,Cahit geliyor!”diye bir fısıltı birdenbire ortalığı kapladı.Askerler genç bir mebusu arabadan indirmeye uğraşıyorlardı.Silahların kendi üzerine çevrildiğini gören zavallı adam:

__Ben Cahit değilim,size ispat edeyim;diye feryat ediyor fakat dinletemiyordu.O anda her taraftan üzerine mavzerler boşaltılmış,süngüler kanlara boyanmıştı.Büyük bir yanlışlığa kurban giden Emir Arslan Hakikaten Hüseyin Cahit Bey’e pek benziyordu.Yalnız rengi daha beyazdı.

Bu acıklı hadiseden sonra,ortalık birdenbire karıştı.Sanki bir bora kopmuştu.Havaya tekrar silahlar atılıyor,siviller yığın yığın etrafa kaçışıyorlardı.Bu sırada ben de büyücek bir tehlike atlattım.Kahvehanelerden adliye koridorlarına kaçışanlar arasında az kaldı eziliyordum.Şemsiyem kırılmış,kitap formalarım parça parça olmuştu.

O gün Hüseyin Hilmi Paşa hemen Saraya koşarak istifasını vermiş,Ahmet Rıza Bey Meclis reisliğinden çekilmiş,İttihatçılar ise ortadan kaybolmuşlardı.

İhtilal akşama kadar sürdü.İstanbul hakiki bir anarşi hayatı yaşadı.Gece olmuştu.Fakat;tüfek sesleri durmadı.Ertesi sabah da devam etti.

Yeni kabine kuruldu.Sadarete hariciye nazırı Tevfik Paşa,Harbiye nezaretine müşür Gazi Ethem Paşa,Birinci Ordu (Hassa Ordusu) kumandanlığına Nazım Paşa getirildi.

Beşiktaş önünde bulunan Asar-ı Tevfik zırhlısının Ali Kabuli Bey,hadise esnasında “Yıldız Sarayının topa tutulmasını emrettiği iddiası ile “efrat tarafından Yıldız’a götürüldü.Padişah Sarayı önünde parçalandı.

İhtilalin ikinci günü meclise mebuslar gelmemiş,ekseriyet olamamıştı.Ancak;üçüncü günü toplanabilmişlerdi.

Vilayetlere Meclis tarafından telgrafnameler yazıldı.Bu telgraflarda “Meşrutiyete halel gelmemiştir.”deniliyordu.Abdülhamid’in Tevfik Paşa’ya gönderdiği sadaret yazısında “Kanun-u Esasinin korunması ve asayişin devam ettirilmesi yazılı idi.

General Pertev hatıralarında diyor ki:

__”31 Mart hadisesinde Padişahın katiyen dahl ü müdahalesi olmamış, O da herkes gibi bu feci hadisenin vukuuna hayret etmiş çok müteessir olarak aldığı tedbirlerle isyanı bir an önce bastırmak ve İstanbul’da asayişi temin etmek isteniştir.”

Anayasanın Padişaha sağladığı yetkiye dayanarak kurulan Tevfik Paşa Kabinesi duruma hakim olmuş,Meşrutiyete dokunulmadığını anlatmak için çabalıyordu.O zaman Üçüncü Ordu Erkan-ı Harbiye Reisi General Pertev Demirhan günü gününe tuttuğu hatıralarında şu satırları yazmış:

__Nisan 5 Pazar:Askerdeki münasebetsiz hallerin önü alınmış olduğundan sabahleyin üniformalı olarak Ayaz paşa’daki konağında Sadrazam Tevfik Paşa’yı ziyaret ettim.”

İkdam Gazetesi ise yazdığı bir baş makalede :

__Fikrimizce en büyük tehlike odur ki vakayı-ı ahire münasebeti ile değil sade Avrupa’ca hatta vilayetlerimiz de bile meşrutiyetimizin rahnedar olduğuna(yaralandığına,Ş.A) dair bir zan husule geldi.İşte biz Osmanlılar için bu hal bir felakettir.”diyordu.

Hakikatte de öyle oldu.İstanbul askeri ihtilali cemiyetin taşra şubelerinde hele Rumeli’de büyük galeyanlara sebebiyet verdi.Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi yerine Tevfik Paşa kabinesinin geçmesi kıyameti koparmıştı.Memleketin her tarafından protesto telgrafları yağıyordu.Fakat bu telgraflar İttihat ve Terakki kulüplerinden geliyordu.Yani kabineyi MEŞRU görmüyor,Meşrutiyete İHANET sayıyordu.İfade bakımından telgrafların birbirine benzemesi çok manalı idi.Adeta bir merkezden idare ediliyor fikrini veriyordu.

Şurası muhakkaktır ki halkımızın çoğunluğu bütün siyasi olaylar karşısında daima soğukkanlılığını muhafaza ede gelmişti.

Selanik İttihat ve Terakki merkezinde İstanbul üzerine bir askeri hareketin yapılması kararlaştırıldı.

Vakıa İstanbul’da kanlı bir ihtilal olmuştu.Fakat;Kanun-u Esasi (Anayasa)’ye göre bu ihtilalden kim mesuldü?Hiç şüphesiz sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa idi.Akla gelen ilk şey,Paşa’nın yüksek divana verilmesi idi.Çünkü;meşruti idarelerde sorumluluk başvekile ait bulunuyordu.Padişahın VATAN HAİNLİĞİ görülmedikçe,hele ihtilalde parmağı bulunmadığı için mes’ul edilmemesi icap ederdi. Halbuki hadiseler böyle cereyan etmedi.Hareket Ordusu İstanbul’a gelir gelmez,Abdülhamit Padişahlıktan indirildi.Tersine olarak Hüseyin Hilmi Paşa mükafatlandırıldı.Tekrar sadrazam yapıldı.

Gariptir,Hüseyin Hilmi Paşa bu ikinci sadaretinde gazetecilere izahta bulunurken ağzından bir söz kaçırmış,31 Mart vakası günü asilerin başında Avcı Taburlarını görünce ,yapılacak tedbir kalmadığını anladım,istifa ettim,demiş.Halbuki Avcı Taburları asileri,n başına geçtiği zaman Birinci Fırka,Tophane, tersane şehir haricindeki kıt’alar ,Selimiye Çatalca Topçuları,Rami Süvarileri hükümetin emrinde idi.Onların bazıları akşama doğru İlhak etmişlerdi.Çünkü Avcı Taburları İttihat Cemiyeti’nin emirlerine muti kör aletleri idi.Herkes Bab-ı Ali ve Yıldız bunu böylece bilmiş ve kabul etmişti.

Değerli arkadaşım Tahsin Demiray,31 Mart ihtilalini ne güzel açıklıyor:

__Son Osmanlı İmparatoru sayabileceğimiz İkinci Abdülhamid’in çökertilmesi hadisesini bir Hamdi Çavuş,bir Volkan Gazetesi,bir şeraitçiler marifeti gibi göstermek son derece safdillik olur.Hadisenin kökünü hem zaman bakımından hayli uzaklarda ve hem coğrafya bakımından geniş bir saha içinde ve hatta hudutlarımızın dışında menfi kuvvetlerde aramak icap eder.

İttihatçıların büyük ekseriyetini biz sadece alet ve vasıta mevkiinde görüyoruz.Bu durum bugün,mevcut vesikaların aydınlığı altında vuzuhla belirmektedir.

Reşat Ekrem Koçu da şu kanaattedir:

__Tarihimizde 31 Mart vakıası diye bu kanlı askeri ihtilalin muharrikler meçhul kalmıştır.Herhalde bir kaç cahil çavuş ile asker arasında dolaşmış birkaç yobazın işi,Derviş Vahdetinin çıkardığı Volkan Gazetesinin neşriyatı değildir.Bugün kesin olarak bilinen,Sultan ikinci Abdülhamid’in en küçük bir tahrikte bulunmadığıdır.Bilakis Abdülhamid’i tahtından indirmek ve hatta öldürmek isteyenler tarafından tertip edilmişe benzer.”

Evvelce ,İstanbul 31 Mart ihtilali yüzünden büyük tehlikeler geçirmişse,şimdi de Hareket Ordusu yüzünden nazik dakikalar yaşıyordu.İki Ordu çarpışabilir,İstanbul korkunç bir harp sahası olabilirdi.Çünkü;Rumeli “kan kan “diye bağırıyordu.

Servet-i Fünun Gazetesinin yazdığına göre ;Vilayetlerden hemen her gün mabeyne çok şiddetli ve tehditli Telgraflar yağıyor,Askeri İhtilal “yıldıza” atfolunuyordu.

31 Mart hadisesi üzerine Selanik’te heyecan pek fazla idi.Genç zabitler,”asilei tedip edeceğiz,meşrutiyeti kurtaracağız “diye ayaklanmışlardı.

Vakit geçirilmedi.3(15)Nisan’da ilk askeri Tren hareket ettirildi,.Lakin;Edirne’nin alacağı vaziyet çok mühimdi.Onun muhalefeti her şeyi alt üst edebi,lirdi.Bunu için ikinci Ordu Kumandanlığına Müracaat edildi.İstanbul üzerine yapılacak harekete oraca da iştirak olundu.Hareket Ordusu namını alan Rumeli Kıt’aları kuvvetlendiği sırada İstanbul hükümetinde tam bir hareketsizlik mevcuttu.

10(23)Nisan Cuma selamlığı Sultan ikinci Abdülhamit için son selamlık oldu.Bir gün sonra Hareket Ordusu İstanbul’a girmiş,14(27)Nisan’da da tahtından indirilmişti.

Hareket Ordusu Kumandanı önce Selanik Redif Kumandanı 09(22) Nisan’da 3.Ordu Kumandanı Bağdatlı Birinci Ferik Mahmut Şevket Paşa Ayastafanos (Yeşil Köy) a geldi.Hareket Ordusu Baş Kumandanı sıfatı ile burada bulunan 2. ve 3. Orduların başına geçti.Türkiye Tarihine göre Hareket Ordusu 15 bin miktarında idi.Bu sayıda (Bulgar,Rum ve Yahudi gönüllü efradı)da vardı.

Tarihi meşrutiyet,buna (fedailer)in de karışmış olduğunu kaydeder.

İkdam Gazetesi;(Hareket Ordusunda Bulgar,Rum gönüllüleri olduğu gibi Selanik Yahudi gençlerinden yedi yüze yakın MUSEVİ gönüllü de vardır demiş,Osmanişer-Luit Gazetesi de”:İkinci ve üçüncü Orduda takriben dört bin Bulgar bulunmaktadır.Sandaneski ile Paniça Bulgar gönüllülerine kumanda ediyorlar,Arnavutluk cihetlerinden dahi bir çok gönüllülerin ordugaha gelecekleri beklenmektedir.”diye yazmıştı.

Hareket Ordusu İstanbul’a Ne için geliyordu.Meşruti bir idarede buna lüzum ve ihtiyaç var mıydı?Esasen bu selahiyeti hangi kaynaktan alıyordu? İstanbul’da büyük değerleri içine alan ve Anayasaya göre kurulmuş bulunan bir Tevfik Paşa kabinesi

vardı.Gerek Tevfik Paşa hükümeti ve gerek Birinci(Hassa)Ordu Kumandanı Nazım Paşa isteseydi Hareket Ordusunu İstanbul’a bir adım bile sokmaz,gersin geri cebren Selanik’e çevirebilirdi.Memduh Paşa’nın verdiği malumata göre “Çatalca istihkamları metin idi.Payitahtta (İstanbul’da)30.000 güzide nizamiye askeri ve maamühimmat 300 top duruyordu.

Fakat;elinde “müdafaa imkanı olduğu halde “Sultan ikinci Abdülhamid KAN DÖKÜLMESİNE razı olmadı.İki Türk Ordusunun çarpışması yüzünden Türkiye’nin zayıflayacağını düşündü,bundan düşmanların faydalanabileceğini hesaba kattı.Fazla olarak hakkında söylenmiş bütün iftiralara temiz hareketi ile cevap vermek istedi.Bu sebepten,Saraydan bütün kışlalara “Silah kullanılmayacak !”emri verildi.

Denildiği gibi,eğer 31 Mart askeri ihtilalini ikinci Abdülhamit hazırlamış olsaydı,vesvesesi yüzünden de İstanbul askerlerine hiç güveni bulunmasaydı tarihe “Büyük” yerine “kanlı” olarak geçmekten çekinmeseydi,dedesi İkinci Mahmut gibi yapar,Rusların yardım elini tutar,Pek ala şahsını da saltanatını da kurtarabilirdi.

Adapazarı Orta mektep müdürlüğünde bulunmuş olan rahmetli Fuat Naili Bey,İstanbul Çapa Kız Orta Okulu Müdürü iken babasından naklen şu rivayeti söylemişti:

__Hareket Ordusunun İstanbul üzerine yürüdüğü ,Payitahtın korkulu rüyalar gördüğü,sarayın telaşa düştüğü ,Abdülhamid’in de renkten renge girdiği zamanlarda Rusya Çarı tarafından İstanbul elçisine şifreli bir telgraf verilmiş,bunda “Zat-ı şahanenin şahsı ve saltanatı tehlikede ise temasa geçiniz,Rus Ordusu ve Donanmasının emirlerine amade olduğunu kendisine bildiriniz.”deniliyormuş.

Rus sefiri Padişahın huzuruna çıkmaya cesaret edemediği için şifreyi seviştiği yaver Kenan Paşa’ya bildirmiş,Kenan Paşa da bunu sevgisine güvendiği Padişahına arz etmiş.O zamana kadar bütün hadiseler karşısında kayıtsız görünen İkinci Abdülhamit dayanamamış:

__Bu mesele ,memleketin bir iç davasıdır.Velev Sahsım ve Saltanatım tehlikede bile olsa,siz Padişahınızı bir ecnebi devletinden yardım dilenecek kadar alçak mı sanıyordunuz.?Yazıklar olsun size,demiş,teklifi şiddetle rddeylemiş.Yaver Kenan Paşa bu hikayeyi hem ağlar hem anlatırmış.”

Türkiye Tarihine göre :”10(23)Nisan’da Mahmut Şevket Paşa,Erkan-ı Harbiye reisi Kolağası Mustafa Kemal Bey(Büyük Atatürk)’in kaleminden çıkmış bir beyanname neşrederek Hareket Ordusunun ,Sultanın Hal’i için değil,asayişi iade için geldiğini ilan etti.”

Hareket Ordusu İstanbul’u on gün içinde kuşatmıştı.Sanki bu ordu daha evvelden harekete hazırlanmış bulunuyordu.

Ayastafanos(Yeşil Köy) Ordu tarafından merkez olarak seçilince Mebuslar ve ayan meclisleri de Yeşil Köy’e göç etti.

Yat kulübünde bu meclise Ayan reisi Sait Paşa başkanlık ediyordu.Ordu İstanbul’a hakim olunca Milli meclis de yine Ayasofya’daki adliye sarayına döndü.14-27 Nisan)

“Mahmut Şevket Paşa Ayastafanos’ta içtimaa başlayan Ayan ve mebusan meclisine vürudunda hal’i (padişahı tahtan indirme)keyfiyetini asla hatıra getirmemeyi ifade ve ihtar eylemiş ” idi.

Hareket Ordusu İstanbul’a muhtelif kollardan girdi.Bu kollar asi askerlerin bulundukları noktalara baskın yapabilmek için tertibat almışlardı.

Halbuki İstanbul,

Hareket Ordusuna karşı koymamak,onu sulh yolu ile kabul etmek kararındaydı.Bu hakikati General Pertev Demirhan,hatıralarında şöyle açıklamıştır:

__Nisan 6 (19) Pazartesi:Öğleden evvel Harbiye Nazırı Müşür(Mareşal)Gazi Ethem ve Hassa Ordusu Kumandanı Nazım Paşaları ziyaret ettim.Her ikisi de ikinci ve üçüncü Ordulardan İstanbul’a ilerleyen kıt’alara kat’iyen silahla mukabele etmemek kan dökülmesine meydan vermemek fikrindeler.Padişah dahi tamamı ile bu fikirde imiş.”

Esefle kaydedelim ki ;olaylar böyle cereyan etmedi.Hareket Ordusu İstanbul’a düşman sıfatı ile girdi.Kan dökmekten ,tahribat yapmaktan çekinmedi.

Murat Bey:

__Bazı hariç kışlalar Nazım Paşa tarafından teslim ettirildi.İş,böyle iken sulhen işgal ettikleri mevkilerde bütün gece top tüfek atmak ,bazı mevkilerde kendilerine kucaklarını açıp bekleyen Mehmetçikleri süngülemek gibi düşmanlık eserlerine neden lüzum gördüler? “ diye sormaktadır.

Rivayete göre Hareket Ordusu efradı ve hususi ile gönüllü askerler üç gün düşman Ordusu gibi davranmışlardı.Ele geçen asi askerlerle başı sarıklı hocaları hapishanelere doldurmuşlardı.Bunlara işkenceler tatbik edilmişti.Bolu’nun Akpınar mahallesinden Hafız Mehmet Efendi(Karanfil Hoca)İstanbul’da Tabur imamı idi.Gönüllüler tarafından yakalanmış,hapsedilmiş. Kendisinin anlattığına göre ,ayaklarının derileri yüzülmek istenmişti.

Mahmut şevket Paşa ,Yeşilköy’de Milli Meclis ile temasa geçti.İstanbul’dan telgrafla davet edilen Birinci Ordu Kumandanı Nazım Paşa bir nevi Harp esiri vaziyetine düşürüldü.Pertev Paşa’nın hatıralarında “Hamiyetli ve yüksek karakterli bir zat olan Nazım Paşa ,başlangıçtan beri Hassa Ordusunu el altında bulundurmayı taahhüt etmiş,Hareket Ordusuna karşı mukavemeti hatırından geçirmeyeceğini temin “eylediğini ifade buyurmaktadır.

Mahmut Şevket Paşa burada Mebusan meclisi Reisi Ahmet Rıza Bey ile gizli bir görüşme yaptı.Bu konuşma Sultan Abdülhamid’in Hal’i ile alakadarmış.Cemiyet kendi Kulüpleri vasıtası ile memleketin her tarafından bütün zabitlere “Padişah mutlaka Hal edilmelidir.”şeklinde şiddetli telgraflar çektiriyordu.

31 Mart hadisesi sonunda sultan Abdülhamid’i Hal’ etmenin memleket için ne büyük hata olduğu anlaşılmış,fakat ne çare ki iş işten geçmişti.

10( 23)Nisan Cuma günkü İstanbul Gazeteleri Hareket Ordusu Başkumandanlığının Sadaret makamına hitaben yazılan beyannamesini neşrediyordu.Bu beyannamede bazı fesatçılar tarafından Hareket Ordusunun güya Sultan Abdülhamid’i tahtından indirmek maksadı ile geldiği işae edilmişse de bunu kat’i surette tekzip eylerim.”deniliyordu.

Hareket Ordusu İstanbul’a 11 nisan sabahı girmişti.İstanbul gazeteleri birdenbire ağızlarını değiştirdi.”Feth-i sani Konstantiniye(İstanbul’un ikinci fethi,Ş.A) ve hatime-i istibdat”(Diktatörlüğün Sonu,Ş.A)başlıklı makaleler yazarak Hareket Ordusunu ,Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a girişine benzetiyorlardı.

Nisanın 11.günü en önemli savaşları “Taksim ve Taşkışla muhasaraları idi.Taksim Kışlasının bazı yerleri top ve tüfek mermileri ile tahrip edilmiş,camları çerçeveleri parçalanmış duvarlarında büyük rahneler(gedikler,Ş.A) açılmıştı.

Taşkışla muharebesi de pek şiddetli oldu.Sekiz saat sürdü.Burada dördüncü Avcı Taburları vardı.Bütün bu savaşlarda telefat birkaç yüzü buluyordu. Osmanışer Luit’ten naklen Sabah Gazetesi şu malumatı vermiştir:”Taşkışla ve civarındaki yerler Osmanlı,Arnavut,Rum,Ermeni,Musevi,Bulgar kanları ile sulanmıştır.(17/30 Nisan1325/1909)

Fatih adeta muharebe meydanı halini almış,Fatih Camiinin iç duvarları kurşunlarla delik deşik olmuştu.

Taksim ve Taşkışlası muhasaraları yapılırken Bab-ı ali ciheti de epeyce dehşetli olmuş,muharebe bir kaç saat devam etmişti.O gün akşama doğru Selimiye ve Yıldız Kışlalarından başka bütün kışlalardaki asker teslim olmuştu.

General Pertev Demirhan’ın hatıralarından şu mühim vakayı hülasa olarak alıyoruz:

İkindi vakti Mahmut Şevket Paşa ile Sirkeci’ye geldik.Oradan Harbiye nezaretine vardık.Esir vaziyetinde olan üçüncü ordu avcılarının ve Hassa Ordusu’na mensup silahsız piyade kıtalarının yanına gittik. Efradın hepsinin başları öne eğilmişti.Mahmut Şevket Paşa bunları şiddetle tekdir etti.Fakat,Paşa tekdirle iktifa et(yetin)medi.Hiç yakışık almayarak küfürler ve hakaretlerde dahi bulunarak beni hayretler içinde bıraktı.”

12(25)Nisan sabahı Selimiye Kışlası,13(26) Nisan’da da Yıldız Kışlaları teslim oldu.İstanbul’da örfi idare ilan edildi.Hassa Ordusu ortadan kaldırılmış duruma düşürüldü.Asi askerlerin kaçmamaları için tedbirler alındı.

Enver Bey(Paşa) kumandasında bulunan askeri birlik talimata aykırı olarak kendiliğinden Yıldız Sarayını muhasara etmiş,saraydan beyaz bayraklar sallandığı halde Yıldızı düşman sıfatı ile işgale kalkmıştı.Hatta heyecana kapılan Padişah, Mahmut Şevket Paşa’ya haber bile göndermişti.

Pertev Paşa hadiseyi şöyle anlatıyor:

Mahmut Şevket Paşa buna çok hiddetlendi.Aynı zamanda mevkufen yanına getirilen Hünkar yaveri topçu feriki Sadık Paşa’yı da “Namussuz adam!”diye tahkir etti.Ve yanından kovdu.Bunu ben pek şiddetli bir hakaret buldum.”

Pertev Paşa hatırasına şöyle devam ediyor:

__Saraydan harbiye nezaretine bir çok mevkuflar getirildi.İçlerinde bulunan mert,namuslu bir zat olan Tüfekçi başı Müşür Arnavut Tahir Paşa’ya dipçik vurmuşlar,birçok mabeyn erkanını daire-i askeriye bodrumlarında hapsetmişler,tekmil mabeyn erkanı,ağalar v.s. İstanbul’dan çıkarılacaklar ,uzak yerlere sürüleceklermiş yine saraya mensup aşçılar ,ağalar ve birçok adamlar mevkufen Harbiye mektebine getirilmişler.Halbuki yarın sabaha kadar Yıldızın etrafı muntazaman kuşatılıp da bütün saray adamlarının hiç olmazsa şahsi eşyalarını falan almaya vakit bırakılsa idi,her halde daha adilane hareket edilmiş olur,bir çok haksızlık ve zulüm önlenmiş bulunurdu.

Abdülhamit,maiyeti erkanından bir kaç kişi ile sarayda yalnız bırakıldı.

Öte yanda Milli Meclis,(Ayan ve Mebusan)Hareket Ordusu İstanbul’a girdikten sonra,Yeşilköy’den Ayasofya’daki dairelerine dönmüşler,toplantılarına başlamışlardı. İlk toplantı da Sultan İkinci Abdülhamit’in Padişahlıktan indirilmesine karar verildi.Bu kararda Bolu mebusları (Kolağası Habip Bey,Hacı Abdülvahap Efendi,Nazırlardan Şeref Bey,Taşhancı zade Mustafa Zeki Efendi de )da bulundu.

14/27 Nisan Salı günü Milli Meclis Mebuslar salonunda toplandı.Toplantı gizli ve devamlı oldu.Ulunay(Refik Cevat)ın ifadesi ile Sultan İkinci Abdülhamit’e istibdat muallimliği eden Sadrazam Küçük Sait Paşa da Büyük Hürriyetperver olarak bu meclise riayet etti.

Celse açıldı.Mahmut Şevket Paşa’nın telgrafı okundu. Paşa bu telgrafında Yıldız’ın teslim alındığını,endişe edilecek bir şey kalmadığını bildiriyordu.

Hareket Ordusu emr-i vaki yaparak Yıldız’ı işgal etmiş bulunduğu için Meclise yalnız Abdülhamit’i tahtından indirme kararı kalmıştı.En evvel ayandan Gazi Ahmet Muhtar Paşa söz aldı.İki mühim teklifte bulundu:Birisi,kan dökülmesinden çekinilmesini rica etti.Diğeri şeriat tarafından bir fetva alınmasını istedi.teklifler kabul olununca fetva emini Hacı Nuri Efendi davet edildi:

Hal-i (Padişahın tahttan indirilme işi)de meymenet yoktur.Teklif ediniz,Padişah nefsini azletsin!” dedi.Evvelce hazırlanmış olan Hal’i fetvası Nuri Efendinin reyi üzerine düzeltildi.”Hal olunmak veya istifa teklif edilmek şartlarından birinin tercihi” şeklinde bir fıkra eklendi.Ayandan Maarif Nazırı bulunan Abdürrahman Şeref Efendi der ki:

Tarihimizde Padişahların Hal’inden sonra ,memleketin başına bir takım felaketlerin çökmüş olduğunu bildiğim için istifa taraftarı oldum.Tanıdığım mebuslara ve ayana da fikrimi açtım.Fakat;yeni celse fetvanın okunması ile başladı.Her taraftan” hal’i hal’i “ sesleri yükseldi.Heyecan o mertebede idi ki;istifa teklifini ağza almak umumi hücumu davet edecekti. Reis Sait Paşa ayağa kalktı :

__Sultan Abdülhamid-i Sani’nin Hilafet ve Saltanattan Hal’ine karar veriyor musunuz ?Dedi.Aza el kaldırdılar.Sultan Abdülhamit Han hal oldu.

Hilafet ve Saltanata Veliaht Mehmet Reşat Efendi Hazretlerinin iclasına karar veriyor musunuz?Yaşasın Sultan Mehmet Han-ı Hamis !nidaları ile bu teklif de kabul olundu..”

İkisi ayandan,ikisi mebuslardan olmak üzera dört kişilik bir heyet Yıldız’a gitti.Abdülhamit’e hal edildiğini bildirdi.(27 Nisan 1909)

İsmail Hami Danışment der ki:

__Sultan Hamit’e hal’ini tebliğ edecek Ayan ve mebusan heyetinin intihabında ittihatçılar ,Türk tarihinin hiç bir zaman unutamayacağı ve daima lanetle yad edeceği müthiş bir şenaat irtikap etmişlerdir.Seçilen heyet ayandan Ermeni Aram ve Laz Arif Hikmet ile Selanik mebusu Yahudi Karasu ve Dıraç mebusu Arnavut Esat Toptaniden mürekkeptir.

Milli meclis adına koca bir Türk Padişahını tahtından indirmeye giden heyetin içinde tek bir TÜRK’ ün bulunmayışı dikkatle incelenmeye değer bir olaydır.Osmanlı Padişahları aynı zamanda Müslümanların halifesi oldukları için öteden beri “Hai’i” vazifesini şeyh ül İslam Efendiler yapardı.Bu usul milli tarihimizde bir anane idi.Tahtından indirilmesi kararlaştırılan Padişahın huzuruna çıkan Şeyhülislam Efendi :

Mülkün sahibi Allah’tır.Dilediğine verir.Dilediğinden alır.”Kur’an ayetini okur padişah da :Bu Hakkı ile alim olan Allah’ın takdiridir, der; mukadderata boyun eğerdi.İkinci Abdülhamıt için böyle yapılmadı.Padişah Sarayda heyeti ayakta karşıladı.Esat Paşa Abdülhamid’e bir adım kadar yaklaştı.Askerce bir selam vererek :

Milli meclis tarafından geldik.Seni fetva ile millet hal’ etti.Tebliğ ediyoruz.Hayatınızla evlat ve iyalinizin hayatı emindir,demişti.

İhtiyar Padişah pek telaşlı değildi:

__Kader böyle imiş ben onu anladıydım, dedi.Hayatım emin midir diye sordu.Kendisinin bu işte parmağı olmadığını söyledi.Devlete ettiği hizmetleri saydı,döktü.Çırağan Sarayında ,suikastten emin olarak oturmasını istedi.Fakat ,Abdülhamid’in bu isteği yerine getirilmedi.İstanbul’da kalması mahzurlu görüldü.Bağdatlı (Kronolojiye göre Gücü yahut Çeçen )Mahmut Şevket Paşa el çabukluğu yaptı.Abdülhamit’in hal’ edildiği günün akşamı Selanik’e gönderdi.İkinci Abdülhamit,Balkan Harbi münasebetiyle Selanik’ten İstanbul’a getirilmiş,(01 Kasım 1912)Ölünceye kadar beylerbeyi Sarayında yaşamıştı.(10Şubat 1918)

1324(1908) inkılabı üzerinden henüz dört sene geçmişti.İkdam Gazetesinde “Zavallı Türk” başlıklı bir makale çıktı;bu makalede ezcümle şöyle deniliyordu.:

__Dört sene evvel idi.Bir nurdur,bir lem’adır,doğdu,Hürriyet,Müsavat,Uhuvvet düstur-i Hükümetimiz,kanun-i hakimiyetimiz oldu.Türklük yeni bir inşiraha erdi,yeniden bir şahrahi ikbal buldu.Bu sur-i terakki ,bu surur-i teali günlerce haftalarca ,hatta aylarca sürdü.Fakat seneyi bulmadı.Çünkü mahiyetini bugün hüzünle cümlemizin gördüğümüz ,bildiğimiz bir zümre-i bağıyerin hışmına uğradı.Hırsına tamaına kurban oldu gitti.

Zavallı Türk,işte o demden itibaren ne yaman ellere düştün.Mazide çektiklerini hep unuttun.Fakat istikbalinden de nevmit oldun.Herhalde senin bağrından asla yetişmeyen ,senin kanından katreye bile malik olmayan bazı mahlukatın kasten teşkil eyledikleri bir şerzime (yani İttihat ve Terakki Partisi)orduna,askerlerine varıncaya kadar birçok sadedil evladını iğfal eyledi .Bu memlekette akla dehşet verir şurişlere ,fesadlara .nifaklara meydan açtı.Çünkü bu saf Türkleri avlamak için bulanık su arıyordu.Fakat nihayet buldu.Mahiyetini henüz kimsenin keşfedemediği 31 Mart hailesini müteakip öyle suri bir hükm-i örfi ile asılanlar,kesilenler bertaraf,askerden hocadan binlerce evladı-ı vatan gelişigüzel sualsiz cevapsız kahredildiler,mahvedildiler.Koskoca bir fırka-i askeriye (Yani Hassa Ordusu)bütün efradı ile söndürüldü,süprüldü.

Zavallı Türk!Bu cinayetlere de katlandın.Tarihin en kanlı bir sayfasını teşkil eden öyle bir faciayı bir gazay-ı mübarek diye alkışladın.Alkışlamadıkça hapsedildin,nefyedildin.İdam edildin.

Hakan-ı mahluun(yani Abdülhamit’in)kusurları olmuştu.Mazisine göre hal’i icap ederdi.Fakat yine o garip hailede zavallı Türk,evladından,erkanından kimse kalmadı da Yıldız Sarayına ,yedi kere tebdil-i tabiyyet eylemiş,İspanyol mudur,başka bir milletten midir?Hala bilinmemiş bir Musevi Halife-i Müslimine karar-ı hal’i tebliğ eyledi.Efsus yalnız bu kadarla kalsa,o Musevi bozuntusu bu hizmetini mütefahirane(Övünerek,Ş,A)bahsederken Hakan-ı Sabıktan bahisle:

__(Herif mütezellilane (aşağılaşarak,alçalarak,alçakça,Ş.A.)ayaklarıma kapandı,fakat bu derece zillet(alçalış,Ş.A)nefretime badi (sebep,Ş.A)oldu.Bilaihtiyar (Katlanamayarak Ş.A)çekildim,başımı öbür tarafa çevirdim)demek cür’etine kadar vardı.

Zavallı Türk!Senin o Mübeccel (yüceltilmiş,Ş.A) tarihine işte böyle çirkin lekeler sürüldü.

Sami Nafiz Tansu derki:

__Emanuel Karasu ,İttihat ve Terakki Fırkasına mensup olup meşrutiyetin ilanından mütareke senelerine kadar kurulmuş mebusan meclislerinde aza olarak bulunmuş,Abdülhamit’e hal kararını tebliğ eden heyette Saraya gitmiş ve İsmail Hakkı Paşa’nın Levazım riyasetinde bulunduğu yıllarda bir çok mühim ticari işlerde parmağı mevcut olmuş meşhur bir Musevi idi ki mütareke olunca İtalyan tabiyyetine geçerek ekmek yediği bu toprağa nankörlükte bulunmuştu.”

Meclis Yıldız Sarayına bir heyet gönderdiği gibi diğer bir heyet de Dolma Bahçe Sarayında ikamet eden Veliaht Mehmet Reşat Efendi’nin yanına gitti.Milletin kendini istediğini bildirdi.

Harbiye Nezareti bütün zabitlerle dolmuştu.Resne Milli Taburu saltanat kapısından Harbiye Nezareti kapısına kadar milli elbisesini giymiş bulunuyordu.

Beşinci Sultan Mehmet Han Dolma Bahçe Sarayından kalktı.Asker safları arasından geçerek Harbiye Nezaretine vardı.Taht Salonunda Tahtına oturdu.Duadan sonra biat merasimi yapıldı.Toplar atıldı.Aynı günün gecesi bir heyet Yıldız Sarayına gitti.Abdülhamit’e Selanik’e

Naklolunacağını bildirdi.Çocukları ve zevcesi ile bir arabaya bindirildi.Sirkeci İstasyonu’na getirildi.Hususi Trenle Selanik’e Alatini Köşküne gönderildi.(27/28 Nisan 1909)

İsmail Hami Bey şu mühim bilgiyi veriyor:

__Hareket Ordusu İstanbul önlerine geldiği sırada Sadarette bulunan Tevfik Paşa’ya Sultan Hamit şöyle bir teklifte bulunmuştur:

__Madem ki,beni istemiyorlar.Saltanatı biraderime ferağ edeyim.Fakat bir komisyon teşkil olunup benim bu vakada medhalim olup olmadığını meydana koymalıdır.Tevfik Paşa bu teklifi Ayan reisi Sait Paşa’ya şifahen tebliğ etmişse de Sait Paşa:TEBRİE EDERSE SONRA ,BİZİM HAL VE MEVKİİMİZ NE OLUR ?diye resmi tahkikat açılmasını reddetmiştir.
*M.Zekai Konrapa,
BOLU TARİHİ,1964,s,515-530

Şakir ALBAYRAK

Konular